22 yaşında 8 büyük ödül sahibi
21 yaşındaki Mehmet Emre Gül, 12 önemli festivalde finalist oldu ve 7'sinden büyük ödülle döndü. Altın Koza'da 8'nci büyük ödülünü "Benden Önce " isimli filmiyle kazandı. Filmini de kendi köyünde kendi akrabalarını oyuncu olarak çekti. Ama biraz kırgın, " Altın Koza Film Festivali çok büyük bir festival ve dünyada tanınan 2-3 festivalimizden biri. Getirdiği filmler ve isimlerle de dikkat çekmeyi başarıyor. Fakat kısa film yönetmenlerine daha çok önem verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu sene ödül alan yönetmenler olarak bize neden konuşma yaptırmadıklarına anlam veremedim. Tek şikayet ettiğim nokta bu" diyor. İşte geleceğin en önemli yönetmenlerinden biri olacağına yürekten inandığım Mehmet Emre Gül'ün Gazette'ye açıklamaları.
Seni biraz tanıyalım
Selçuk Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünden bu yıl mezun oldum. Okula girdiğimden beri sinemayla ilgileniyorum. Gölün Kıyısında(2013) ve Benden Önce(2014) belgesellerinin yönetmeniyim. Şimdi ODTÜ’de dil eğitimi alıyorum.
Sinema tutkun ne zaman başladı. Babanın etkisi oldu mu?
Lise öğrencisiyken başladı sanırım. Film öykülerinden ve karakterlerden fazla etkilenirdim. Bu nedenle de fazla film izlerdim. İzleyip etkilendiğim filmler yaşamımda büyük yer tutardı.
Yine ben lise yıllarındayken babamın danışmanlığını yaptığı öğrenciler de kısa filmleriyle iyi ödüller alıyordu. Bu da beni etkiledi. Lise biterken ileride ne iş yapacağımı düşünürken hayallerimde hep sinema vardı. Bu fikrimi babamla paylaştığımda beni pek desteklemedi ama ona hak veriyorum. Sinema sektörüne yakın bir konumda olduğu için çalışanların yaşadığı zorlukları biliyordu ve benim de bu sıkıntıları yaşamamı istemiyordu. Ama bu kararımdan vazgeçmeyeceğimi anladıktan sonra bana çok destek oldu. İki belgeselimin de danışmanlığını babam yaptı.
Şimdiye kadar kaç ödül aldın, hangi festivallere katıldın bunlardan bahseder misin?
Altın Koza'dan ödül alana kadar ilk belgeselim “Gölün Kıyısında” ile 12 tane festivalde finalist olmuştum ve 7 tane ödül aldım. Safranbolu Belgesel Film Festivali, Rotary Kısa Film Festivali, Kar Film Festivali, Talas Film Festivali, Hak-İş Kısa Film Festivali, Ataşehir Çevre Filmleri Festivali’nden çeşitli dereceler aldım.
İlk ödülümü 9. Kar Film Festivali’nden aldığım için benim için çok değerli. Ataşehir Çevre Filmleri Festivali’ndeki ödülüm de profesyonel kategorideki ilk ve şu an için tek ödülüm olması nedeniyle önemli benim için.
Yeni filmim “Benden Önce” ile kazandığım Altın Koza 8. Ödülüm oldu. İlk filmimde ödül kazandığımda daha çok sevinirdim fakat ikinci filmimi festivallere göndermeden önce birçok kişiyle izledik ve izlerken aldığım tepkiler zaten beni çok mutlu ediyordu ve bunun ödül almaktan daha değerli olduğunu düşünüyorum.
Çektiğin kısa filmlerde konuyu nasıl seçersin. Senin için sinema filmi olabilecek konular nelerdir?
Sizin sorduğunuz bu soruyu ben de kendime soruyorum bazen. Konu seçerken izlediğim belirli bir yöntem olmadı şimdiye kadar çektiğim iki belgeselde. Benim için içten bir şekilde anlatıldıktan sonra her şey filmin konusu olabilir. Uzaktan bakınca sıradan görünen fakat araştırıp konunun içine girdikçe farklılaşan konuları seviyorum diyebilirim. İlginç konular bulmak bana göre belgeselcinin işi değil, habercilerin işi. Ben kendi adıma şunu söyleyebilirim. Filmini yapmaya karar verdiğim konulara farklı bir bakış açısı getirmeye çalışıyorum. Bunu ne kadar yapıyorum bilemem ama önem verdiğim şey bu. Çektiğim iki belgeselden de daha ilginç konular buldum yani insanların ilgisini daha kolay çekebilecek konular fakat onların filmini yapmak bana cazip gelmedi. Ben sadelikten hoşlanan bir insanım ve filmlerimin de böyle olması gerektiğini düşünüyorum.
Uzun metrajlı film düşünüyor musun?
Evet düşünüyorum. Ama aklımda belirli bir proje yok.
Hedeflerin nelerdir?
Benim hedefim öncelikle sinema alanında akademik kariyer yapmak. Çoğu kişi bu yolu izlersem film yapamayacağımı söylüyor ama ben buna inanmıyorum. İstedikten sonra şartlar ne olursa olsun film yapabilir insan.
Öykündüğün ya da örnek aldığın yönetmenler kimlerdir?
Kendi kişiliğini filme aktarabilen yönetmenleri severim ve onların filmlerini izlerim daha çok. Bu nedenle yönetmenlerin hayatını araştırmayı severim. Örnek aldığım yönetmenler arasında Nuri Bilge Ceylan, Ahmet Uluçay ve Abbas Kiyarüstemi var. Bunun nedeni sinema yapmak için paranın en son ihtiyaç olduğunu göstermeleri. Bu isimlerin filmlerini izlemek bana film yapma konusunda cesaret verir. Onun dışında Tarkovsky’nin yazdığı kitapları çok severim. Sinema biçiminden çok sinemaya dair fikirleri beni daha çok etkiler. Ingmar Bergman, Akira Kurosawa, Dardenne Kardeşler’i de severim.
Hangi oyuncularla çalışmak istersin?
Özel olarak çalışmak istediğim bir oyuncu yok. Zaten şimdiye kadar sadece belgesel yaptığım için -basit denemeleri saymazsak-amatör oyuncuyla bile çalışmadım. İyi oyuncularla çalışmayı biraz riskli buluyorum. Amatör oyuncularla veya az bilinen oyuncularla çalışmak bana daha heyecan verici geliyor. Bunun sinemamızda da örnekleri var. Nuri Bilge Ceylan’ın ilk filmleri, Yüksel Aksu’nun Dondurmam Gaymak filmi ve Ahmet Uluçay’ın Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmi mesela.
Bir filmde öncelikle neye dikkat edersin? Senaryoya mı, oyuncuya mı, kurguya mı, montaja mı, hepsine mi?
Bir filmde ilk olarak yönetmenin kim olduğuna dikkat ederim. Oyunculara dikkat etmem ama oyunculuklara bakarım. Filmde sürprizi fazla sevmem. Sonunu öğrenince film anlamını yitirmemeli. Görüntü kalitesi, kurgu geçişleri, ilginç açılardan çok filmin izleyiciye verdiği duyguyla ilgilenirim. Bu duygu her şey olabilir ve herhangi bir teknikle aktarılabilir.
Senin gibi yetenekli gençlere sahip çıkan elinden tutan yüreklendiren ve büyük projelere hazırlayan yönetmenler var mı?
Ben öncelikle yetenekli olduğumu düşünmüyorum. Sadece filmlerime çok zaman ayırıyorum ve iyi olduğuna inanana kadar üzerinde çalışıyorum. İki belgeselimde de filmlerimin süresi yaklaşık 20 dakika olmasına rağmen kurgu süreçlerim çoğu uzun metrajlı filmden daha uzun sürdü.
Büyük projelere hazırlama meselesine gelirsek sinema piyasasına uzak olduğum için net bir şey söyleyemem. Bana en çok destek veren yönetmen Caner Erzincan’dır. Beni son filmi olan Yeni Dünya’ya çağırdı. İlk kez profesyonel bir sette çalışma fırsatı verdi.
Onun dışında bu yıl Altın Koza’da Sivas filmiyle Venedik Film Festivali’nden 2 ödülle dönen Kaan Müjdeci’yle tanıştım. Bana çok sıcak davrandı ve benimle çok ilgilendi. Beni Venedik Film Festivali’nin ana yarışma seçicilerinden Paolo Bertolin’le tanıştırdı. Ve filmimi izlemesini önerdi, filmi nasıl çektiğine dair bilgiler paylaştı benimle ve bana da kesinlikle film yapmaya devam etmemi tavsiye etti. Kaan Müjdeci’yle de iletişimimi kopartmamaya çalışacağım.
Altın Koza Film ve Kültür festivalini değerlendirir misin?
Altın Koza Film Festivali çok büyük bir festival ve dünyada tanınan 2-3 festivalimizden biri. Getirdiği filmler ve isimlerle de dikkat çekmeyi başarıyor. Fakat kısa film yönetmenlerine daha çok önem verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu sene ödül alan yönetmenler olarak bize neden konuşma yaptırmadıklarına anlam veremedim. Tek şikayet ettiğim nokta bu. Onun dışında festivali değerlendirmek bana düşmez. Ödül aldığım için mutluyum. Ama almasam da üzülmeyecektim.
Ödül aldığın belgesel filmin çekimlerini sanırım kendi köyünde çektin ve oyunculuk görevini akrabaların üstlendi. Filmi çekme öyküsünü bizimle paylaşabilir misiniz?
Çekimleri anneannemin köyünde gerçekleştirdik. Filme aldığım insanlar akrabamdı ve anneannemin köy evinden komşularımızdı. Çocukluğumdan beri bildiğim, kendime yakın olan bir durumun filmini yapmayı istiyordum zaten. Hayatını çekmek istediğimiz iki insandan biri 76 yaşındaki İfakat Tunç diğeri de 56 yaşındaki zihinsel engelli oğluydu. En çok dikkat ettiğim şey onları yormamak, rahatsız etmemek oldu. Çok az istekte bulundum onlardan. Elimde sadece çekmem gereken planların yer aldığı 2 sayfalık bir not vardı. Bunu da İfakat Ana’yla yaptığım röportajdan sonra oluşturdum. Zaten röportajdan çok sohbete benzedi. Sohbet tıpkı bir psikanaliz gibi gittikçe derinleşti ve İfakat Ana içindekileri bizimle paylaştı. Teknik ekip ve ekipman belirlerken de konuya uygun davranmaya çalıştım. Kamerayı kendim kullanacaktım ve sadece ses kaydedecek bir kişiye ihtiyacım vardı. Sınıf arkadaşım Berk Türk’e projeyi anlattım ve kabul etti. Çekimler 4 gün sürdü. Böyle bir belgeseli zaten kısa sürede ve az kişiyle çekmek gerektiğini düşünüyorum. Sonra uzun bir kurgu süreci geçirdim tek başıma. Yapmaktan keyif aldığım, beni fazla zorlamayan bir belgesel oldu.
MURAT YILDIRIM'IN ÖZEL RÖPORTAJI