Sosyal medyada, İnternet’te neredeyse milyonlarca diyet listesi dolaşıyor. Uzmanlar, bu sağlıksız diyet listelerinden medet ummadan önce mutlaka bir diyetisyene danışmamızı öneriyor.
Diyet Adana | Nihal Durukan Keleş ile Diyet ve Beslenme Danışmanlığı, Gazipaşa Bulvarı üzerinde Adanalılara hizmet veren bir kuruluş. Diyetisyen Nihal Durukan Keleş’in kilo vermek isteyen danışanlarını ağırladığı ofisine konuk olduk.
Biz de Adana Diyet’in başarılı isimlerinden Diyetisyen Nihal Durukan Keleş’e diyet ve sağlıklı beslenme, kilo verme ile ilgili merak edilenleri sorduk.
İşte Nihal Durukan Keleş’le gerçekleştirdiğimiz röportajımızdan satırbaşları:
Kış aylarında saklanan kilolar yaza doğru şok diyetlere itiyor. Şok diyetlerle ilgili uyarınız nedir?
Diyetin kelime anlamı “yaşam tarzı” demektir. Diyet sadece dönemsel bir beslenme değildir. Diyet yapmanın mevsimi yoktur. Eğer sadece yaza girerken başlanılan bir diyetse, hayat boyu sürdürülmeyecekse, verilen kilolar geri gelecektir.
DİYET YAPMANIN MEVSİMİ YOK!
En başarılı sonuçları hangi mevsimde alırız?
Diyette en başarılı sonuçları aslında yaz mevsimine girerken alırız. Sebebi de kıyafetlerin incelmeye başlaması, insanların kış aylarında kamufle ettikleri kilolarını fark etmeye başlaması, tatil öncesi dönem olduğundan dolayı kilo verme çabaları başlar, ilkbahardan yaza geçiş dönemi kış dönemi kadar su içmede zorlandığımız bir dönem de değildir. Metobolizma bu dönemde biraz daha hızlı çalışır. Bir de kış aylarında gece çok uzun olduğu için atıştırmalar çok daha fazla oluyor ve eve daha fazla kapanıyoruz. Akşam saatleri hareketsiz saatler olduğundan, yediklerimiz genelde yağ olarak depolanıyor. Kış ayları bu nedenle biraz şanssız dönemlerdir. Yaza geçiş döneminde kilo vermek daha kolaydır. Yine de tekrar etmekte fayda var; diyet yapmanın mevsimi yoktur! Sağlıklı beslenme hayatımızda yer etmelidir.
ÖNEMLİ OLAN DENGEYİ SAĞLAMAK
Danışanlar genelde “Verdiğim kiloları geri almayacağım bir diyet uygulayalım” isteğiyle gelirler. Ancak, “Şu diyeti uygularsanız verdiğiniz kiloları geri almayacaksınız” diyebileceğimiz bir diyet yok. Kilo verdikten sonra yine fazla yemeye başlarsanız yeniden kilo artışı yaşayacaksınız. Peki, hiç mi kaçamak yapmayacağız? Hayır tabii ki, hedef kiloya düşene kadar sıkı bir diyet ama hedef kiloya düştükten sonra denge! Benim de çocuklarım var, Pazar günleri “Haydi hamburger yemeye gidelim” diyorlar. Tabii ki gidiyoruz, önemli olan o gün yediklerinizi sonraki birkaç gün içinde dengelemek. Ya da o gün biraz egzersiz yapıp, aldığımız fazla kaloriyi yakmak.
“Sosyal medya diyetisyenleri” revaçta. Sosyal medya üzerinden diyetisyen ile çalışmayı sağlıklı buluyor musunuz?
Bu konuda ben de zaman zaman ikilemde kalabiliyorum. Sosyal medya kullanan bir diyetisyen olarak bir dönem sosyal medyamı çok aktif kullanmadım. Çünkü sosyal medyada, sadece mesleğimizle de alakalı değil, bireysel düşündüğünüzde, yalan hayatlar yaşandığını görüyorum ve biz bu hayatları dışarından izleyen kişiler olarak depresyona giriyoruz. Herkes gezerken, evde bir tek kendimizin oturduğunu düşünüyoruz meselâ. Maalesef bu durum bizim psikolojimizle oynuyor.
SOSYAL MEDYA YANILGIYA DÜŞÜREBİLİYOR
Mesleğimiz açısından baktığımızda; Before/After (öncesi ve sonrası) paylaşımlarımız oluyor, –bu konuda kendimi de eleştiriyorum-, hattâ bunu çoğu zaman danışanlarımız bizden istiyor, bizler de başarılarımızı paylaşmak istiyoruz. Ama bu paylaşımları takip eden ve kilo verme süreci yaşayan diğer insanlar “O haftada şu kadar kilo vermiş, ben az verdim, ben kilo veremiyorum” gibi yanılgılara düşebiliyor. Oysa iki farklı kişinin yaşı, o anki kilosu, cinsiyeti, metobolizma hızı birbirinden farklılık gösterdiği gibi, kilo verme hızı da farklılık gösterecektir. Sosyal medya diyetisyenlerinin paylaşımları bu nedenle yanıltıcı olabiliyor.
Sosyal medya hesaplarından cep telefonlarını paylaşıp, diyet grupları oluşturup, danışanlar ile yalnızca telefon ve sosyal medya üzerinden iletişime geçilmesini doğru buluyor musunuz?
Burada şöyle olması gerekiyor; eğer ki kişi bulunduğu şehirde bir diyetisyene gidebilecekse kesinlikle yüz yüze görüşülmesi gerektiğini düşünüyorum. Her zaman daha verimli ve daha sıcak ilişkiler kurulabilir böylece. Ama eğer bu imkânları dâhilinde değilse, şunu yapması gerekir; ilki, bütün tahlillerini, biyokimyasal araştırmalarını yapması, diyetisyenle sosyal medya ve telefon aracılığı ile görüşmeden önce bir hekime tetkiklerini göstererek muayene olması, eğer kilo vermesini yavaşlatan ve engelleyen bir sağlık sorunu varsa buna yönelik tedavilerine başlamasıdır. Bunlardan sonra, şehir dışındaki bir diyetisyenle yine birebir ya görüntülü konuşarak ya da telefonla iletişim sağlayarak, gerçekten o diyetisyenle konuştuğundan emin olarak görüşürse bir nebze başarılı olunabilir. Ama hiç tanımadığımız bir insana “Al sen bu listeyi yap” ya da aynı listeyi iki üç danışana göndererek çalışıyorsa ve esas soru “Bu kişi diyetisyen mi?” sorusunun cevabını sağlıklı almadan başarı sağlanamaz.
SAHTE DİYETİSYENLERE DİKKAT!
Diyetisyen olmadan “diyetisyencilik” oynayan çok fazla kişi olduğu için; örneğin yaşam koçları… Ya da iki aylık bir eğitime giderek kendisini “diyetisyen” ilan edenler… Diyetisyenler, üniversitelerin dört yıllık Beslenme ve Diyetetik mezunu kişilerdir, Beslenme ve Diyet Uzmanları da bu eğitim üzerine uzmanlık yapmış, yüksek lisans tamamlamış kişilerdir. Danışanlar, çalıştıkları kişinin diyetisyen olduğundan mutlaka emin olsunlar. Bundan sonra da kendileri için doğru diyetisyen olduğundan emin olsunlar. Ve mutlaka bireye özgü diyet yapılsın, önemli olan noktalar bunlar.
Bir de “Haftada 9 kilo verdi” paylaşımları ile ilgili söylemek istediğim nokta; Dünya Sağlık Örgütü “Haftada yarım ile bir kilo arasında vermek sağlıklıdır” diyor. Sosyal medyada bu gibi paylaşımları görerek “Ben neden veremiyorum?” diye üzülmesinler çünkü bu zâten sağlıklı bir kilo verme şekli değil.
Şimdi detoks tarifleri uçuşuyor tabii. İşte “Şu bitkinin, o meyvenin suyunu çıkarın, katı meyve sıkacağından geçirin” gibi bir sürü tarif dolaşıyor yine sosyal medyada. Bir kere meyvenin, sebzenin sadece suyunu almak sağlıklı değil, diyet bu kadar basit bir mevzu değil. Sadece suyunu içtiğinizde, bağırsaklarınızın sağlıklı çalışması için gerekli olan prebiyotikleri posa ile çöpe atıyoruz. Bu sağlığımızı, geleceğimizi mahveder, kaş yapalım derken, göz çıkarmayalım.
“DİYETİ DİYETİSYEN YAZAR”
Spor salonlarında antrenörlerin diyet listesi vermesi ne kadar doğru?
Bu konu benim üzüldüğüm ve kızdığım bir konu. Ben diyetisyenim, spor hocası değilim. Ben nasıl ki egzersiz programı vermiyorsam, “Gidin bir spor hocası ile görüşün ve egzersiz programı çıkarın” diyorsam, spor salonlarında da antrenörler diyet listesi vermemeli. Aynı zamanda bu yaptıklarının Sağlık Bakanlığı tarafından cezai yaptırımları var ve çok büyük cezalar ödemek zorunda kalabilirler. Spor salonlarında verilen listelerde protein ağırlıklı çok fazla takviye ürün kullanılıyor. Takviye ürünü elzem olan kişiler kullanabilir, bunda bir sakınca yok ancak proteinin fazlası kişinin böbreklerine, karaciğerine, iç organlarına yük bindirecektir. Kilo vereyim derken hayat boyu sürecek sağlık sorunlarına davetiye çıkarmak olacaktır bu da.
Kış aylarında metobolizmamızı hızlandırmak için hangi mevsim meyve ve sebzelerini tüketmeliyiz?
Kış aylarına özel kesinlikle kerevizi, kereviz sapını tüketmelerini tavsiye ediyorum. Kereviz sapını kaynatarak çorbasını yapabilirsiniz, bâzı yemeklerin içine koyabilirsiniz. Enginar çok güzel bir karaciğer temizleyicisidir. Karaciğerin süpürücüsüdür. Enginarı mutlaka tüketsinler. Bunlar dışında; çiğ sebzelerin tüketimin artması, posa tüketiminin artması midede fazla yer kapladığı için tokluk sağlayacaktır. Kış ayları domates, salatalık için uygun değil. Bunlar yerine daha çok maydanoz, roka, tere, nane, dereotu, yeşilbiber ve mutlaka maydanozun sap kısımlarını atmasınlar çünkü ödem sökme etkisi ve en yüksek C vitamini maydanoz sapındadır. Yine dereotu bir nebze troid bezlerinin çalışmasını hızlandırdığından metobolizmayı hızlandırıcı özelliği vardır.
Meyve tüketimi şart tabii ancak içerdiği şeker nedeniyle günde üç öğünden fazla meyve tüketilmemesini tavsiye ediyorum. Porsiyonu ayarlamak için de yumruk ölçüsü kullanıyoruz. Yumruğumuz büyüklüğünde meyve bir porsiyona eşittir. Meyveleri kabuğuyla yemeğe de dikkat etmeliyiz.
“MUCİZEYİ DİYETİSYEN DEĞİL SİZ YARATIRSIZNIZ”
Danışanlar genelde diyetisyenlerden mucize beklerler. Danışanlarınızın motivasyonunu korumak için onlara neler öneriyorsunuz?
Öncelikle ilk seansımızda danışanımı mutlaka dinliyorum, onları tanımaya çalışıyorum. Çünkü bireyler, dinlendiklerini ve kendilerine özel bir uygulama yapıldığını hissettikleri yerde daha motive oluyorlar. İkincisi ise; bütün sorumluluğun onlarda olduğunu söylüyorum. Onlar benim verdiğim diyet listesine harfi harfine uymadıkları sürece benden mucize beklerlerse birlikte yol katedemeyiz. Bir çalışmadan söz edeyim; Türkiye’de danışanlar, ortalama altı diyetisyenler görüşüyor. Yâni, bir diyetisyene gidiyorlar, mucize bekledikleri için kısa sürede tatmin olmayıp, diğer bir diyetisyene başvuruyorlar. Her diyetisyenin farklı bir uygulama yapacağını düşünüp, mucizeyi arayarak beklentiye giriyorlar. Ancak gittikleri diğer bir diyetisyen de onlara aynı listeyi veriyor. Çünkü danışan ile ilgili doneler değişmedikçe diyetisyenin vereceği liste de hemen hemen aynı olacaktır. Aslında ilk diyetisyenin verdiği listeyi uygulamaya geçirse başarılı olacak. Başarısızlıklar çoğu zaman diyetisyenin başarısızlığından değil, kilo vermek isteyen insanların mucize beklemesinden kaynaklanıyor. Ne zaman ki bir diyetisyen “Bu iş sende” diyerek danışanına sorumluluğunu hatırlatıyorsa, o zaman başarılı olunacaktır. Çünkü mucize yarataacak olan biz diyetisyenler değiliz, kendileri… Diyet listesini yalnızca buzdolabının üzerine asmak hiçbir işe yaramayacaktır. Kilo vermek için o listeyi yüzde yüz uygulamaları gerekiyor.
Bunun haricinde; tabii ki biz danışanlarımızla aynı zamanda yoldaşız da. Ben danışanlarıma “Biz aynı teknede beraber kürek çekiyoruz” diyorum. Beraber çabalıyoruz… “Sormak istediğiniz sorular olursa bana her an ulaşabilirsiniz” diyorum, o güveni veriyorum. Bu güven ortamını sağlamak o kadar önemli ki; bâzı danışanlarım “Kaçamak yapıp diyeti bozacaktım ama sizin üzüleceğinizi düşünüp kendime engel oldum” diyorlar. Bunu sağlayan da diyetisyen ile danışan arasındaki güven ve bağdır.
KÜÇÜK TABAKTA YEMEK TOKLUK HİSSİ YARATIR
Danışanlarımın motivasyonunu devam ettirmek için zaman zaman onlara küçük oyunlar da oynatıyorum. Mesela porsiyonlarını küçük servis tabaklarında yemelerini istiyorum. Çünkü doyma hissi biraz da psikolojiyle alakalı. Küçük tabaklarda porsiyonlar daha fazla görünüyor, bu da psikolojik olarak daha fazla yediklerini düşündürterek doyma hissini sağlıyor. Doyma hissine ulaşmak için bir diğer yol da yemekle zıt renkte tabak kullanmak. Zıt renkler de porsiyonları olduğundan fazla göstererek aynı işe yarayacaktır. Her lokmada çatal bıçağı bir süre bırakmalarını ve çiğneme sayılarını artırmalarını öneriyorum. Çiğneme sayısı arttığında daha az besinle doygunluk hissine ulaşıyorlar.
Egzersiz yapmak, motivasyon için diğer önemli husus. İlk haftalarda ağır egzersizler önermesem de daha sonra diyet listesine mutlaka bir egzersiz programıyla devam etmelerini öneriyorum. Egzersiz yaptıklarında diyet listesine ihanetleri zorlaşıyor. Çünkü “Bu yediğimi yakmak için şu kadar egzersiz yapmam gerekiyor” ya da “Şimdi egzersiz yaptım, bunu yersem boşa gidecek” diye düşünüyorlar.
ÖNCELİĞİMİZ SAĞLIKLI OLMAK
Kilo vermek mi sağlıklı olmak mı? Danışanların önceliği nedir?
Genelde bize başvuranların önceliği kilo vermek oluyor ama benim önceliğim sağlıklı olmak. Ben hep danışanlarıma kaplumbağa ile tavşanın masalını örnek veriyorum. Hızının rehavetine kapılan tavşan yarışın başından beri yavaş ama istikrarlı ilerleyen kaplumbağaya yenilir. Diyet de böyledir. İstikrarlı olursanız mutlaka başarırsınız. Bizim hızlı olmaya değil, sağlıklı olmaya, emin adımlarla, psikolojimizi çok yormadan, sürekli istikralı bir şekilde yavaş yavaş yürümemiz gerek. Kilo vermek ilk amaç olduğunda maalesef sağlıksız sonuçlar alınıyor. Yoyo sendromu ortaya çıkıyor; hızlı kilo veriyorlar ama aynı hızda daha fazla kiloyu geri alıyorlar. Yeme atakları yaşanıyor. Kilo verirken kas kaybettikleri için vücutlarında sarkmalar meydana geliyor. Aynı kiloyu sağlıklı bir şekilde uzun sürede veren insanla yan yana geldiklerinde daha kilolu görünüyorlar. Sebebi de yağdan değil kas kütlesinden kaybetmeleri ve vücutlarında oluşan bu sarkmalar…
Yoğun iş temposunda sağlıklı beslenmek mümkün mü?
İş hayatında sağlıklı ve düzenli beslenmek çoğu zaman mümkün görünmese de bazı ayarlamalar ile daha iyiyi sağlamak mümkün. Örneğin; iş yerinizdeki masanızda kuru meyve gibi sağlıklı atıştırmalıklar bulundurabilirsiniz. Yine masanızda su içmeyi unutmamanız için mutlaka dolu bir su şişesi bulundurmalınız. İş yerinde çıkan yemekte tatlıyı es geçebilir, daha küçük porsiyonlar alabilirsiniz. Oturarak çalışanlar yine gün içinde, mola vakitlerinde mutlaka kısa yürüyüşler yapmalı. Bunları uyguladığınız zaman aradaki farkı göreceksiniz.