YÖNETMELİKTEN HABERLERİ BİLE YOK
2008 yılında, dönenim iktidarı tarafından depremlere önlem olarak Deprem Yönetmenliği (planlı alanlar tip imar yönetmeliği) çıkarıldığını kaydeden Baki, ancak çoğu belediyenin bu yönetmeliğe uymadığı gibi haberlerinin dahi olmadığını savundu. Baki, bu durumun içler acısı olduğuna da dikkat çekerken, “belediyeleri kimler idare ediyor” sorusunu ortaya attı.
HAREKETLİ, YOĞUN BİR DÖNEMDEYİZ
Ülkemizin ve içinde bulunduğumuz Akdeniz bölgesinin önemli deprem kuşağı içinde yer aldığını vurgulayan JFMO Başkanı Baki, bölgemizde sismik aktivitenin önemli bir ivme kazandığına dikkat çekti. Baki, “Şu anda Adana, Osmaniye ve Akdeniz’in içinde bulunduğu durum. Sismik olarak yoğun bir dönemdeyiz, deprem açısından hareketli bir dönemdeyiz ve bunu 24 saat izliyoruz” dedi.
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası Adana Şube Yönetim Kurulu Başkanı Melih Baki Gazette Gazetesi Muhabirlerinden Nüverda Bacaksızlar’ın Adana’ya Değer Katanlar köşesinde misafirimiz oldu. Melih Baki, bölgemizin şu anda deprem hareketliliği açısından oldukça yoğun bir dönemde bulunduğunu svundu.
Yakın tarihte Türkiye’yi bekleyen bir depremle alakalı bir sinyal var mı?
Ülkemizin bulunduğu coğrafya ve yaşadığımız coğrafya tehlikeli bir deprem coğrafyası. Deprem olacak mı sorunuza yanıtım, evet deprem olacak. Ama son yıllarda önemli çalışmalar var deprem araştırmalarında. Özellikle son dört yıla baktığımız zaman bölgemizin çok yoğun bir sismik aktivite, sismik hareketlilik yaşadığını görüyoruz. Bunun en önemli nedenlerinden biri de bundan 4 -5 yıl öncesine kadar Afrika kıtasının bize geliş hızı 2,5-3 santimden 5 santime yükselmesidir. Yani 2 katına yükseldi ve şu anda Akdeniz’de inanılmaz derecede sismik aktivite deprem hareketlikleri var.
Peki, Akdeniz niye bizi ilgilendiriyor?
3 KITANIN ÇARPIŞMA NOKTASI
Bizim özellikle bulunduğumuz Doğu Akdeniz bölgesi Adana, Osmaniye, Hatay bölgesi üç kıtanın çarpışma bölgesi. Nedir bunlar Afrika kıtası. Arap plakası ve Anadolu plakası da. Üçünün çarpışma merkezindeyiz ve Türkiye’deki bütün deprem hareketleri, deprem aktarımları bu üç kıtanın çarpıştığı merkezden kaynaklanır. Son üç yıla baktığımız zaman deprem hareketliliği açısından çok önemli bir yükselme, artış var. Sismik aktivitenin yoğunluğundan bahsediyoruz.
Peki, bu yoğunluk ne getirecek, deprem getirecek mi getirmeyecek mi?
Şu anda bu mevcut durum içinde en önemli konulardan birisi Hatay’dır. Son 3 4 yıldan beri Hatay’dan sinyal alamıyoruz.
Sinyal alamamanızın nedeni nedir?
FAYLARIN DA HAYATI VAR
Büyük bir deprem olmadan önce mutlaka sinyal verir. Bu sinyal aynı sizin çocuğunuz, evladınız gibi. Her fayın bir insan gibi hayatı var. Yani ortalama günde 20 deprem, 30 deprem üretir. Fakat birden bire bu artış hızı günde ortalama 20-30 deprem üreten bir fayın 40-50-60-70 deprem üretmesi, şu an Akdeniz’in durumu. Tam tersi bir olay birden bire kesilmesi yani Hatay örneğinde görüldüğü gibi, Hatay çok önemli. Kendi bölgemize geldiğimizde Adana ve civarlarında tam tersi. Her iki durum insan hayatı gibi. Bir bakıyorsun bir evladınız uyanıyor okula gidiyor, diğeri birden bire uyanmıyor aynı böyle düşünelim. Hatay’da risk var gerekli uyarılar yapıldı. Hatay’da beklediğimiz deprem 7’den büyük bir deprem. Hatay Güzelburç civarında normal evlerde oturulmaz halde.
Bizim bölgemize geldiğimiz zaman çocuğumuz asabi ve tepki veriyor. Şu anda Adana, Osmaniye ve Akdeniz’in içinde bulunduğu durum. Sismik olarak yoğun bir dönemdeyiz, deprem açısından hareketli bir dönemdeyiz ve bunu 24 saat izliyoruz. Deprem durmayacağına göre, doğa kendi yasalarıyla hareket edeceğine göre ne yapmamız lazım? Depreme dayanıklı yapı tasarımı yapmamız lazım. 1998 Adana depremi, Marmara depremi, Van depremi ve Erzincan depremine baktığımız zaman gerçekten biz ders aldık mı, gerçekten biz deprem öncesindeki önlemlere kilitlendik mi. İnsan hayatından daha önemli ve daha kutsal bir şey var mı? Tabi ki de yok. Deprem coğrafyasında yaşıyor muyuz, evet yaşıyoruz, yaşadığımız coğrafyanın tarihsel geçmişine baktığımız zaman depremlerle, afetlerle yıkılan en büyük zarar gören ve tüm can kayıpları olan bir coğrafyadayız. Peki, neden deprem önlemlerinde bu kadar duyarsız bir toplumuz. Bir tek neden var, insan hayatı bizde önemli değil, önemli olsaydı gereken önlemler alınırdı Hükümetimiz 2008 yılında gecikmeyle de olsa planlı alanlar tip imar yönetmeliğini çıkardı, bu çok önemli. Bu planlı alanlar tip imar yönetmeliğine kaç belediye uyuyor sorun burada.
Nedir bu yönetmelik?
BELEDİYELERİ KİMLER İDARE EDİYOR
Deprem öncesi bina yapımlarında depreme dayanıklı bina tasarımının nasıl yapılması gerektiği madde madde yazılıdır. Ama gelin görün ki ilk maddesi birinci temel maddesine baktığımız zaman bir binayı asıl yıkan depremin dinamik kuvvetidir. Depremin dinamik kuvvetini hesaplamadığınız müddetçe bina inşaatında betonlarını ve statik hesaplarına koymadığınız sürece binayı istediğiniz kadar göz alıcı yapın hiçbir şey ifade etmez, yıkılır. En büyük örneği Marmara depremi. Avrupa Birliği, Amerika’da, Rusya’da ve deprem coğrafyasında yer alan bütün gelişmiş ülkelere baktığımız zaman bu madde birinci madde. Depremin dinamik kuvvetini Jeofizik dışında bulmanız mümkün değildir şu ana kadar. Türkiye’deki en büyük sıkıntımız belediyelerimiz. Sıkıntı yetmiyor bir de denetim mekanizması lazım, bakanlığın devreye girmesi lazım. Marmara depreminde planlı alanlar tip imar yönetmeliği olmamasına rağmen binası yıkılan tüm müteahhitler ilgili yetkili kişiler hep yargılandı. Ama bundan sonra planlı anıl tetik imar yönetmeliğinden sonra olası bir depremde hepsi yargılanacaktır. Planlı alanlar tip imar yönetmeliğini uygulamayan, denetlemeyen, doğru yapmayan, eksik yapanlar da dahil. Planlı anıl tetik imar yönetmeliğine baktığımız zaman bazı belediyeler uyguluyor, bazı belediyelerimiz planlı anıl tetik imar yönetmeliğini dahi okumamışlardır imar müdürlükleri de dahil. Çok garip belediyeleri kimler idare ediyor, sıkıntı burada ama denetim mekanizmasının gelişmesi lazım.
Belediye başkanın görevinin ne olması lazım burada?
Burada belediye başkanın görevi değil. Önemli olan kuracağı kadrolar. Düşünün bir belediyede ilgi alanları alt yapısından imarına kadar, yeraltından, yol açışına kadar, ulaşıma kadar birikimli uzmanları getirmeleri lazım. Yasaları okumaları lazım, bir kurum, bir belediye niye göreve getirirsiniz. Belediye yasası var onlara göre getirirsiniz. Okuyacak, kavrayacak uzman, yeni vizyon getirecek. Bir belediyeyle görüşüyorsun imar müdürüyle adam diyor ki büyükşehir yasası bizi ilgilendirmiyor. Tamam da sen büyükşehire bağlısın ve bir adım daha atıyor bizi planlı alanlar tip imar yönetmeliği ilgilendiriyor. Peki planlı alanlar tip imarı da önüne koyduğumuz zaman ben bunu hiç okumadım, gözümden kaçtı diyor. İşte durum bu. Ama dediğim gibi yaşanabilir bir kent, planlı düzenli bir kent. Ama dediğim gibi planlı alanlar tip imar yönetmeliği büyükşehir yasaları ona göre zaten değişmek zorunda kaldılar ve uygulayacaksın. Belediyelerin kendi iç hizmet yönetmenliğinde bir denetleme birimi oluşturacaklar. Yapılan binaların planlı alanlar tip imar yönetmeliğine uygun yapılıp yapılmadığını denetleyecek.
Kentsel dönüşümde son dönemler baya bir revaçta. Belediyeler artık müteahhitlere arsa yer gösteremedikleri için, imar vermedikleri için imara açmadıkları için, şehri yanlış yere taşıdıkları için?
Kentsel dönüşüm bizim ülkemizde, kentsel dönüşümün insan hayatına,kent yaşamına girdiği andan bugüne kadar girme nedenini iyi incelediğiniz de ülkemizde kentsel dönüşümle ilgili onun uygulamasına uygun bir tek uygulama yoktur Türkiye’de. Kentsel dönüşün 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yeni bir düzen planlı kent, yaşanabilir bir kent, alt yapısıyla sorunlarıyla düzenli bir kent. Bunu oturdular masaya ve dediler ki riskli alan, heyelan tehdidi olan yerler bulunduğu yerden taşınır. Deprem bütün kenti ilgilendirir. Ama depreme dayanaklı yapı yapacaksın. Eğer sel tehdidi ve heyelan tehdidi yok ise birinci aşama gecekondudan, tapusu olmayan, parkı olmayan, kötü yapılaşması olan yerlerden başlarsın. Türkiye’de böyle bir uygulama yok. Dersiniz ki ben şehri uluslararası ticaret merkezi yapacağım veya kültür merkezi yapacağım dersiniz ama önce şehir merkezinden başlarsınız. Bu üç uygulama dünya stantlarını kabul ettiği, kentleşme vizyonun çizildiği bu uygulamaya baktığımız zaman ülkemize dönün buna benzer, buna uygun bir uygulama yok.
Türkiye’de ne oluyor?
Türkiye’de yoksulların şehir merkezinden sürülmesi, göçe zorlanmasıdır. Riskli alan diye bir şey icat ettiler ama riskle ilgisi yok. Heyelan tehdidi olmayan, sel tehdidi olmayan ama rant değeri yükselen şehir merkezinden başladılar. Örneğin Belediyeevlerinden başladılar. Hilton Oteli bulunduğu alan riskli değil etrafı hepsi riskli.
Riskli alan ilan edildiği zaman ne oluyor?
Riskli alanda 18 kat çıkılmaz. Riskli alanın amacı şu; hak sahiplerinin hiçbir zaman hakkı olmuyor. Eviniz yıkılır size bir fiyat biçilir, eviniz yıkılır ve yıkım parası da sizden alınır. Bir tek hakkınız var yıkımı dolduramazsınız, evinize biçilen fiyatı fiyat yükseltmek için mahkemeye başvurabilirsiniz ama yıkımı durduramazsınız. Maalesef Türkiye’de bu. Kentsel dönüşüm şehrin görüntüsünü flu karanlık görüntüsünü planlı bir şekilde aydınlığa çekmek. Kentsel dönüşüm depreme dayanıklı yapmaktır.
Ülkemizdeki özelikle sulu dere yataklarında ve özellikle de HES’lerdeki sayı patlaması hiçbir zaman enerji sorununa ve sulama sorununa çözüm getirilecek bakış açısıyla gelmemiştir. Doğaya en büyük zarar veren HES’lerdir.
Niye zarar veriyor HES’ler?
Hidrolik döngüyü bozan tek nedendir. Çünkü doğamızın dengesini sağlıyor. İhtiyacı olmayan yerden alıyor ihtiyacı olan yere atıyor. Doğanın en büyük dengesini HES’ler bozuyor. Su yasası bunu desteklemek için çıkıyor ama Türkiye’de bu uygulama yanlışın en büyüğüdür.
Son olarak eklemek istedikleriniz?
Siz toplumun aydınlık yüzüsünüz, siz olduğunuz zaman toplum doğruyu alır. Tufanbeyli Termik Santralini ben buldum ve önerdim bir hafta sonra beni aradılar.