Travmaya yaklaşım nasıl olmalı?

Travmaya yaklaşım nasıl olmalı?

HABER MERKEZİ- Psikolojik Danışman Funda Nur Akay, yasın ardından bir hayatın nasıl kurulacağını ve travma sonrası stres bozukluğunun belirtilerini anlattı.

Travmaya yaklaşım nasıl olmalı?

Akay konuyla alakalı şu ifadeleri kullandı:

“Öncelikle travmayı tanımlamakla başlamamız faydalı olabilir. Travmalar; kişinin doğal afet, büyük kazalar, savaş, terör olayları, istismar, taciz, tecavüz gibi ani ve beklenmedik olaylara ya da aile, okul veya iş çevresinde yaşanan şiddet, reddedilme ya da ihmallere maruz kalmasıdır. Bu, tanıma bakarak; bir defada meydana gelebileceği gibi zamana yayılan ve tekrarlanan olay ve durumlara da verilen tepkileri içerir. Amerikan Psikiyatri Birliği (1980) tarafından; normal insan deneyiminin ve baş edebilme kapasitesinin ötesinde yaşanan olaylar olarak tanımlamıştır. Bu olumsuz ve beklenmedik durumların kişiler üzerinde düşünsel, fiziksel ve psikolojik etkileri şeklinde de tanımlayabiliriz.

Travma sonrası stres bozukluğundan; travma sonrasında yaşanan akut stres belirtilerinin bir aydan fazla sürmesi ve belirtilerin yoğunluğu ve sıklığında azalma olmaması durumunda bahsedilebilir. Bu belirtileri de uyku problemleri, kaçınma ya da aşırı uyarılma durumları, olumsuz duygu ve düşüncelerin sürekli tekrarlanması, konsantrasyon ve dikkat eksiklikleri, değişen gerçeklik algısı gibi fiziksel, duygusal, bilişsel ve davranışsal boyutlarda sınıflandırabiliriz. Çocuklarda davranış değişiklikleri ya da yaşından küçük davranışlar, uyku problemleri gözükebilir. Bu durumlarda çocukların önce güven ihtiyacının karşılanması gerekir. Ergenlerde yukarıdakilere ek olarak, içe kapanma durumları olabileceğinden mutlaka sosyal ortamlar için teşvik ve yaşlarına uygun görev ve sorumluluklar verilmelidir.  Herkes için belirtilerin farklı ve değişik yoğunlukta olması söz konusudur. Az önce de belirttiğim gibi bu belirtiler bir aydan fazla devam ettiği noktada ve yoğunlukları artma eğiliminde ise uzman desteğinin gerekliliğinden bahsedebiliriz. Bu durumlarda EMDR gibi kısa süreli, çözüm odaklı terapiler kullanılabileceği gibi, daha uzun süreli psikoterapilere de ihtiyaç duyulabilir.

Yas genelde ölümle ilişkilendirilse de geniş anlamı ile bizim için önemli olan bir şeyin sona ermesidir. Yas insanlık deneyiminin normal bir parçasıdır. Sevdiğimiz, inandığımız, bağlı hissettiğimiz, hayatın anlamı olan birini ya da bir şeyi kaybettiğimizde yaşanan ve yaşanması gereken bir süreçtir. Yas, içinde birçok duyguyu barındırır: Özlem, üzüntü, acı…Yas süreci sadece duygusal ya da psikolojik değildir; beden de yas tutar. İnsanlar yası, asla dinmeyecekmiş gibi gözüken acı dolu bir süreç olarak tanımlar. Bu süreçle başa çıkarken duygularla çalışmak, onlara yönelmekle, dikkati dağıtmak için rahatlatıcı deneyimlerle zihni dinlendirmek arasında bir hareket süreci vardır. Ortaya çıkan duygularla zaman geçirip çözülmesi için konuşarak, yazarak, ağlayarak çalışırken; geri adım atıp nefes almaya ihtiyaç duyulduğunda işlevsel başa çıkma mekanizmalarını devreye sokmak gerekir.

Yas ile ilgili şunu bilmeye ihtiyaç vardır: Yas diğer duygular gibi, zamanla ortadan kaybolan ya da küçülen bir şey değildir. Biz uygun desteği alırken; hissetmeye ve ifadesine izin verirken, her gün küçük adımlar atarak ilerlerken yasın çevresinde büyür ve gelişiriz. Bu süreçte çevreden yumuşak bir kalp, dik bir omuz ile destekleyen, eleştirmeden, yargılamadan kişinin yanında olup sadece dinleyen ve ihtiyaçları doğrultusunda destek almasına yardım eden kişiler de çok önemlidir.

Psikoterapi sonrası iyileşme; duygu, düşünce ve davranış değişimlerinin olup olmadığı ya da ne derece kalıcı olduğu ile ilgilidir. Unutmamak gerekir ki, iyileşme sürekli yukarı doğru ivme gösteren bir durum değildir. İyileşmenin doğasında gerilemeler, ilerlemeler olacaktır. Terapi sürecini değerlendirirken kişinin baz aldığı, daha mutlu oluşu olmamalıdır. Tam tersi tüm duygulara karşı farkındalık kazanması, hepsini hissetmek için kendine izin vermesi ve olumsuz olanlara da dikkat edip neden orada olduğunu anlamaya ve işlemeye çalışması önemlidir. Tüm bunlara bakınca aslında, farkındalık kazanmak ve olaylar karşısında farklı bakış açıları geliştirmeye hazır olmak vardır.

Travma etkisini çok şiddetli yaşayan, ajitasyon ya da kendine zarar verme gibi davranışlar sergileyen kişilerde psikiyatrist yönlendirmesi ile ilaç kullanılması gerekebilir.

Psikolojik desteğin yanı sıra kişinin kullanacağı metotlar aslında kişinin geçmiş deneyimleri ve inançları ile de ilgili olabilir. Farkındalık temelli uygulamalar, meditasyon, yoga, sanat terapisi, nefes terapisi, spor aktiviteleri mutlaka psikoterapi süreci işlerken anlık molalarda yapılarak rahatlama ihtiyaçları için fayda sağlanabilir. Yine en önemli unsurlardan biri hayata yeniden adapte olmak ve duyguların ifadesi için sosyal çevreden, sevdiklerinden eleştirilmeden, yargılanmadan sadece dinlenme ihtiyaçları için destek almaları olacaktır.

Bu süreçte travmayı daha iyi anlamak için kişi kendini hazır hissediyor ise bazı kitaplardan ya da belgesellerden de faydalanabilir tabii ama daha faydalısı, aynı travmayı yaşayan kişilerden oluşan destek grupları olabilir. Bu durumda grubun başında destekleyen bir uzmanın da olması, sorunlar oluştuğunda ya da yoğun duygular yaşandığında destek için daha faydalı olabilir. Yine bir önemli unsur, kişiye daha evvel ona iyi gelen ne vardı (spor, yemek yapma, el işi vs.) sorarak o etkinlikler için teşvik etmek ve hayatlarına geri almaları için desteklemektir. Bazen travmalar sonrası donma davranışı çok gözüktüğünden kişinin hareket ettirilmesi, ufak yürüyüşlere çıkarılması çok önemlidir.”

 

DİĞER HABERLER