Depremlerin büyük kayıplara neden olmaya devam ettiğini aktaran JMO Adana Şube Başkanı Dr. Tatar, “2020 yılı boyunca meydana gelen depremlerde toplam 168 vatandaşımız yaşamını yitirdi. 3000’e yakın vatandaşımız yaralandı. 80.000’ne yakın konut, işyeri gibi bağımsız bina bölümleri de yıkılmış veya ağır hasar görmüş, 20 milyar liraya yakın maddi kayıpla yüze yüze kalınmıştır. Türkiye, dünyada 2020 yılında meydana gelen depremler sonucu en çok can kaybının yaşandığı ülke olmuştur” tespitinde bulundu.
Gelinen noktada kentlerde ve diğer yaşam alanlarımızdaki deprem risk havuzunun her geçen gün biraz daha büyüdüğünü savlayan TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Adana Şube Başkanı Dr. Mehmet Tatar, “İçinden diri faylar geçen kentsel ve kırsal yerleşim alanlarında hazırlıksız bir şekilde yaşamlarımızı sürdürüyoruz.” dedi. Dr. Tatar kamusal kaygılarını şöyle sürdürdü:
“Eskimiş ve günün ihtiyaçlarına yanıt vermeyen planlama, imar, afet, yapı üretim ve denetim mevzuatıyla deprem etkilerini yönetmeye çalışıyoruz. Birçoğu aktif diri faylarla oluşturulan ova ve tarım alanları imara açılarak bir yandan deprem risk havuzu genişletirken diğer yandan gıda üretim alanları heba edilmeye devam ediyor. Toplumu ilgilendiren depremlere ilişkin yasal mevzuat veya yönetmelik düzenlemeleri kapalı kapılar ardında, şeffaflıktan uzak bir anlayışla bazı yandaş şirketler üzerinden hazırlanmaya devam ediyor.”
Depremlere ve tüm afetlere karşı güvenli ve sağlıklı çevrelerde yaşamanın tüm toplumun temel bir insan hakkı olduğuna vurgu yapan TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) Adana Şube Başkanı Dr. Mehmet Tatar, tüm yetkilileri sorumluluklarını yerine getirmeye ve “Depremlere karşı daha duyarlı, daha kararlı ve daha mücadeleci olmaya çağırıyoruz” dedi.
Dr. Tatar çağrısında şu ifadelere yer verdi:
“Her tür ve ölçekte mekânsal planlar, afet risk azaltma planları ile deprem mastır ve sakınım planlarına altlık oluşturacak nitelikteki mikrobölgeleme etütlerinin önümüzdeki 3 yıl içerisinde tamamlanması sağlanmalıdır. Fay yasası 3 ay içerisinde çıkartılarak hem ülkemizin depremselliği hem de bunun bir parçası olan diri fayların yüzey faylanması tehlikesinin belirlenmesine yönelik mevzuat oluşturulmalıdır. Deprem risklerinin önlenmesi amacıyla mikrobölgeleme ve paleosismoloji araştırmalarının planlanması ve uygulanması süreçlerinde yerel yönetimler aktif olarak devrede olmalı, bu araştırmaların yerel idarelerce yapılması/yaptırılması için deprem zararlarının önlenmesi amacıyla toplanan özel tüketim vergisinden gerekli ödenekler tahsis edilmelidir. Özetle; Herkesi Depremlere Karşı Daha Duyarlı, Daha Kararlı ve Daha Mücadeleci Olmaya Çağırıyoruz.”