Altun, dezenformasyona karşı kararlı mücadelelerinin
sürdüğünü ve sürdüreceklerini belirterek, "Sonunda hakikat galip
gelecek," dedi. Altun’un açıklamaları, Cumhurbaşkanlığı İletişim
Başkanlığı tarafından düzenlenen "Bab-ı Ali Okulu: 21. Yüzyılda
Dezenformasyon Tehdidi ve İletişim Stratejileri" programının açılışında
yapıldı.
Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından
İletişim Başkanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğünde düzenlenen "Bab-ı Ali
Okulu: 21. Yüzyılda Dezenformasyon Tehdidi ve İletişim Stratejileri"
programının açılışında yaptığı konuşmada, bu yıl ikincisi düzenlenen Bab-ı Ali
Okulu'nu sosyal bilimler alanındaki lisans, yüksek lisans ve doktora
öğrencilerine yönelik bir eğitim programı olarak tasarladıklarını söyledi.
Geçen yıl programa birçok öğrencinin katıldığını ve sertifikalarını
aldığını anlatan Altun, bugün açılışını yaptıkları programın da yine aynı
şekilde iletişim alanında uzmanlaşmak isteyen, tecessüs sahibi
öğrencilerin teveccühüne mazhar olacağına inandığını ifade etti.
Charles Dickens'ın başyapıtı olan "İki Şehrin
Hikayesi" romanına "Hem çağların en iyisi hem de en kötüsüydü. Hem
akıl çağı hem de aptallık çağıydı. Bir taraftan aydınlık bir taraftan karanlık
çağıydı. Umudun baharıydı ama aynı zamanda umutsuzluk kışıydı." sözleriyle
başladığını aktaran Altun, "Dickens'ın bu tasviri zannediyorum hepimize
içinde yaşadığımız bu çağı hatırlatıyor. Bir taraftan insanlık çağının
zirvelerinde gezinirken diğer taraftan türlü kötülüklere düçar oluyor. Bir
yandan bilişim, yapay zeka, uzay teknolojilerindeki gelişmeler aydınlık bir
gelecek vadederken öte yandan da insanlık, tarihinin en çetrefilli meydan
okumalarıyla sorunlarıyla yüzleşiyor." diye konuştu.
Altun, hem bugüne hem de geleceğe ilişkin iyimser ve
kötümser senaryoların pek çoğunun merkezinde hep iletişim ve medya
alanındaki gelişmelerin yer aldığına dikkati çekti.
Modern dönemde en temel insani etkileşimlerden demokratik
çoğulculuğa kadar iletişim ve medya endüstrisinin türlü nimetlerini
insanlığın tecrübe ettiğini dile getiren Altun, bu yüzden yaşanılan çağın
"iletişim çağı" ile "enformasyon toplumu" gibi farklı
terkiplerle nitelendiğini söyledi.
Altun, 1990'lardan itibaren internetin, 2010'lardan sonra
ise sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla insani etkileşim imkanlarının
artmasına, iletişimin demokratikleşmesine daha çok referans verilmeye
başlandığına işaret ederek, şöyle devam etti:
"Ne var ki çok zaman geçmeden yaşanan gelişmeler, yeni
küresel iletişim ekosistemi içinde fırsatlar yanında tehditlerin de
varolduğunu konuşmamız gerektiğini bizlere gösterdi. Oysa ki kitle iletişim süreçleri
içinde fırsatlar kadar tehditlerin de yer aldığını daha erken dönemlerden
itibaren biliyorduk. Daha 1960'lı yıllarda, örneğin Marshall McLuhan,
enformasyonun küresel alandaki yayılımıyla birlikte insanlık ailesinin tek bir
bilinç tarafından tek tipleştirildiğini, manipüle edildiğini, yönlendirildiğini
söylemişti. Bir başka deyişle internet ve sosyal medya öncesinde de
kitle iletişim araçlarının küreselleşmesiyle birlikte farklı
renklere, dillere, inançlara ve kültürlere sahip milletlerin tek
tipleşmesinden, tek bir zihniyetin diğer zihniyetleri tahakküm altına
almasından dem vurulduğuna sıklıkla şahitlik ettik. Ne var ki bu türden
eleştiri ve değerlendirmeler yeni medya düzeniyle dijital medya ekosisteminin
inşasıyla birlikte çok daha yoğunlaştı. Gelinen noktada, uluslararası
alanda iletişim ve medyanın etkilerinden bahsederken çok daha net
şekilde kitle iletişim araçlarının insana ait çeşitlilikleri,
değerleri, kültürel ögeleri aşındırarak karikatürize ettiğini, farklı yaşam
şekillerini ve zihniyetleri aynileştirdiğini, tek tipleştirdiğini
görebiliyoruz."
"DEZENFORMASYON, MODERN TOPLUMLARIN BUGÜN GERÇEK
ANLAMDA DEMOKRASİ KRİZİ YAŞAMASININ MÜSEBBİBİDİR"
İletişim Başkanı Altun, bunlara ek olarak dijital medya
düzeni içinde yeni yeni tehditler ve meydan okumalarla karşılaştıklarını
belirterek, "Kuşkusuz bu meydan okumaların en büyüğü hakikatin
sıradanlaşması, önemsizleşmesi, yalanın hakikatin yerini almasıdır. Bir anlamda
hakikat krizidir. Bu krizi, bu meydan okumayı besleyen başlıca unsur ise
'çağımızın vebası' olarak ifade edebileceğimiz dezenformasyondur." dedi.
Bu nedenle bu seneki "Bab-ı Ali Okulu" programının
ana temasını "21. Yüzyılda Dezenformasyon Tehdidi ve İletişim
Stratejileri" olarak belirlediklerinin altını çizen Altun, sözlerini şöyle
sürdürdü:
"Program boyunca
dezenformasyonun iletişim stratejilerindeki yerini, diplomatik
ilişkilerdeki rolünü, siyasal ve sosyal süreçlerdeki olumsuz etkilerini
etraflıca ele alacağız. Ve elbette dezenformasyonla mücadele stratejileri de
alanında uzman kişilerce ortaya konacak. Biz, bu türden programlarla hatırı
sayılır bir süredir dezenformasyon tehdidine dikkat çekerken bir yandan da
yabancı hükümetlerin ve uluslararası kuruluşların bu tehlikeyi ve onunla
mücadeleyi gündemlerine almaya başladıklarını da görüyoruz. Örneğin, Dünya
Ekonomik Forumu dezenformasyonun gelecekte savaş, olağanüstü hava koşulları ve
enflasyon gibi tehlikelerden daha büyük bir küresel tehdit olduğunu
vurgulamıştır. Bu tehdidin daha da büyüyeceği öngörüsünde bulunmuştur. Diğer
yandan Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi, dezenformasyonun insan
haklarına zarar veren başlıca etmenlerden birine dönüştüğünü
vurgulamıştır."
Altun, yaşanılan çağın iletişim ve bilişim çağı
olmasının yanı sıra aynı zamanda bir dezenformasyon çağı olduğuna dikkati
çekerek, şunları anlattı:
"İletişim ve medya alanındaki yeni teknolojik
gelişmeler dezenformasyonun yayılmasını yine maalesef hiç olmadığı kadar
artırmıştır, kolaylaştırmıştır. Örneğin, bugün tek başına yapay zeka
uygulamaları dezenformasyonun yayılımını devasa ölçülerde hızlandırmış durumda.
Araştırmalara göre, sadece Mayıs 2023'ten bu yana yapay zeka tarafından
üretilmiş dezenformasyon içerikli sitelerin sayısı 49'dan 802'ye yükselmiş
durumda. Dezenformasyon faaliyetlerinin bu denli artmasının, siyasal,
toplumsal, ekonomik, kültürel ve insani açıdan maliyetler doğurması
kaçınılmazdır. Dezenformasyon, esasında hem insanların duygularına hitap eden
provokatif içeriklerle hem de sosyo-politik süreçleri yönlendirmeyi hedefleyen
radikal müdahalelerle tarihin akışına etki etme çabasıdır. Dezenformasyon,
sebebiyet verdiği hakikat kriziyle modern toplumların bugün gerçek anlamda bir
demokrasi krizi yaşamasının da müsebbibidir."
İRAN CUMHURBAŞKANI REİSİ'NİN VEFATI SONRASI "MİLLİ
YAS" DEZENFORMASYONU
Demokrasiyi, "özgür bireylerin siyasal alana serbestçe
katılmaları ve doğru bilgilerle siyasal karar alma süreçlerine yön vermeleriyle
teşekkül eden, işleyen bir sistem" olarak tanımlayan Altun, "Eğer ki
bireylerin bilgi kaynakları manipüle edilir ve yalan içeriklerle bireyler etki
altına alırsa bu takdirde siyasal özneden değil, manipüle edilmiş medya
tüketicisinden söz edebiliriz. Bu da her şeyden önce toplumların kendi kaderine
hükmetme, kendi geleceklerini tayin etme noktasında sağlıklı bir ortak irade
geliştirmelerine engel olur. Ve bütün bunlar demokratik sistemler yerine
otokratik yapıların kendilerine alan açmaları sonucunu beraberinde
getirir." değerlendirmesini yaptı.
İletişim Başkanı Altun, ulusal ve uluslararası medya
ile iletişim süreçlerine bakıldığında dezenformasyon ürünü haberlere
ve uydurulmuş haber içeriklerine rastlandığını anlattı.
Bunu en son İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin vefatı
sonrası yapılan dezenformasyonlarda gördüklerini dile getiren Altun, şu
ifadeleri kullandı:
"İran Cumhurbaşkanı'nın vefatı üzerine, daha önce
görevde olan başka ülke liderlerinin vefatında yapıldığı gibi bir günlük yas
ilan edildi. Bunun akabinde, bazı medya organları İran Cumhurbaşkanı'nın vefatı
için 'Milli Yas' ilan edilirken, 6 Şubat depreminde 'Milli Yas' ilan
edilmediğine ilişkin yalan haberleri dolaşıma sokmaya başladı. Mesela geçmişte,
6 Şubat için 'Cumhurbaşkanı Milli Yas ilan etti.' diye haber yapan bir medya
organı çekinmeden 'Depremde ilan edilmeyen yas niye şimdi?' diye manşet atabildi.
Bir televizyondaki ana haber spikeri ise izleyicilerinin gözünün içine baka
baka ne yazık ki bu yalanı tekrarladı. Neyse ki tam yayın esnasında programın
editörü, Dezenformasyonla Mücadele Merkezimizin iddianın dezenformasyon
olduğunu, 6 Şubat depremleri sürecinde yine Cumhurbaşkanı'mızın '7 gün Milli
Yas ilan edildiği' yönündeki bilgilendirmesini ana haber spikeriyle paylaştı ve
o da yalan haberini düzeltti. Elbette bu yalan haberin düzeltilmesi olumlu bir
durumdu ama düzeltmek zorunda kaldı fakat özür dilemedi, geçiştirdi. Halbuki
hakikat geçiştirilmez."
"İSRAİL, DEZENFORMASYON BOMBARDIMANIYLA HAKİKATİ DE
KATLETMEYE ÇALIŞTI"
Altun, tüm bu dezenformasyon yağmuruna rağmen "ulusal
ve uluslararası alanda hakikatin sesi kısılmasın" diye mücadele verdiklerini
ve umutlarını kaybetmediklerini, büyüttüklerini vurgulayarak, Batı
üniversitelerindeki İsrail zulmüne direnen öğrencilerin, Filistin'i tanıdığını
ilan eden ülkelerin bu umudun diri olduğunun somut nişanesi olduğunu söyledi.
İsrail'in, Gazze'de 230 gündür işlediği suçları örtmek için
dezenformasyonu bir silah olarak kullandığının altını çizen Altun, "45 bin
çocuk, kadın, yaşlıyı katleden İsrail, dezenformasyon bombardımanıyla hakikati
de katletmeye çalıştı. Lakin biz İsrail'in dezenformasyon politikasına,
stratejisine karşı çok güçlü bir şekilde mücadele verdik, vermeye devam
ediyoruz. Ve gün sonunda gür sedası galip geliyor ve gelecek. Bütün baskılara
rağmen üniversitelerde İsrail'in soykırımına yönelik tepkiler devam ediyor.
Diğer taraftan istilacı ve işgalci kimliğinin yanına soykırım gibi büyük bir
utancı da ekleyen İsrail'e, İsrail'i destekleyen uluslararası Batılı sisteme,
devletlere rağmen İspanya, Norveç ve İrlanda, Filistin devletini tanıdığını
ilan ediyor. Bu gelişmeler tüm baskı ve yıldırma girişimlerine rağmen
dezenformasyonla mücadeleyi sonuna kadar kararlılıkla sürdürmemiz gerektiğini
bize apaçık göstermektedir." diye konuştu.
Altun, "Dezenformasyon, demokratik sistemlerin
korunması için de mücadele edilmesi gereken, küresel bir sorundur. Eğer dezenformasyonun
hakim olduğu bir medya ve siyaset düzeni varsa orada ayrımcılık, nefret söylemi
vardır. Orada sivil toplumun parçalandığını, siyasal rekabetin yerini ideolojik
düşmanlıkların aldığını, linç kültürünün yaygınlaştığını ve bireylerarası, toplumlararası
ilişkilerde güven erozyonu yaşandığını görürsünüz. Bütün bu nedenlerle
dezenformasyonun ne olduğunu bilmeli, tanımalı ve onunla mücadele
etmeliyiz." ifadelerini kullandı.
"TÜRKİYE İLETİŞİM MODELİ'MİZ DEZENFORMASYONLA MÜCADELE
ETMEMİZİ MÜMKÜN KILAN STRATEJİLERİ BARINDIRMAKTADIR"
Dezenformasyonla mücadelede atılması gereken adımların
"kurumsal düzlemde alınması gereken tedbirler" ve "kişilerin
dezenformasyona karşı yapması gerekenler" olarak iki noktada
toplanabileceğini belirten Altun, kurumsal düzlemde medya okuryazarlığı
duyarlılığının geliştirilmesi, yeni medya mesleklerinin standartlarının
belirlenmesi ve hukuki altyapının güncel medya-iletişim ekosisteminin
ihtiyaçlarına göre güncellenmesi gibi tedbirlerin bu noktada önem arz ettiğini
vurguladı.
İletişim Başkanı Altun, diğer yandan dezenformasyonla
mücadelede bireysel düzeyde dikkat edilmesi gereken hususların da göz ardı
edilmemesi gerektiğine işaret ederek, şunları söyledi:
"Bu bağlamda, herhangi bir haberin doğruluğundan emin
olmak için söz konusu haberin kaynağına bakmak ve kaynağının güvenilir olup
olmadığını kontrol etmek hayati önemdedir. Yine haberin kaynağına kim veya
neresi olduğuna mutlaka bakmak durumundayız. Haberlere eleştirel bakmak,
şüpheyi, merakı elden bırakmamak zorundayız. Eski haberlerin yeni gibi
yayınlanma ihtimaline karşı haberlerin tarihlerini kontrol etmeliyiz. Paylaşım
yaparken içeriğin doğruluğundan mutlaka emin olmalıyız. Sosyal medya
paylaşımlarında hukuki ve ahlaki sorumluluğun kullanıcıda olduğunu bilmek,
dezenformasyon içerikli bir haberi üretmek kadar onu yaymanın da bir suç
olduğunu bilmek, dezenformasyon sarmalına kapılmamak için alınması gereken
tedbirlerden biri olarak zikredilebilir."
Hakikatin sıradanlaştırılmaya çalışıldığı ve adına
"post truth" yani "hakikat sonrası çağı" adı verilen bu
çağda bu küresel soruna karşı bireysel ve kurumsal düzlemde mücadele etmenin
İletişim Başkanlığı olarak en önemli faaliyetlerinde biri olduğuna dikkati
çeken Altun, "Cumhurbaşkanı'mız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde
hayata geçirdiğimiz Türkiye İletişim Modeli'miz, bu noktada birçok farklı
enstrümanla dezenformasyonla mücadele etmemizi mümkün kılan stratejileri
bünyesinde barındırmaktadır. Ulusal ve uluslararası nitelikte, hakikati merkeze
alan yayınlarımızla sempozyum, panel ve çalıştay gibi çok boyutlu
faaliyetlerimizle Başkanlığımız bünyesinde faaliyet gösteren Dezenformasyonla
Mücadele Merkezimizle 7 gün 24 saat hakikat nöbetini tutmaya devam ediyoruz.
Bab-ı Ali Okulu programı da bu çerçevede değerlendirilmeli, hakikat
mücadelemizin bir unsuru olarak telakki edilmelidir." ifadelerini
kullandı.
Fahrettin Altun, Bab-ı Ali Okulu programının hakikatperver
ve nitelikli medya mensuplarının yetişmesine katkı sunacağına yürekten
inandığını ifade ederek, programda emeği geçenleri tebrik etti, programın
verimli geçmesini diledi.

Son Dakika Gelişmelerden
Vaktinde Haberdar olmak istiyor musunuz? Google News'te
Gazette'ye abone olun.
ABONE OL!