Çulhaoğlu, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
‘’Demokrasiyle yönetilen ülkeler anayasa hükümlerine göre yönetilir. Sistem kuvvetler ayrılığını esas alır: Yasama, yürütme ve yargı bağımsızdır ve birbirlerini denetlerler. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle kuvvetler ayrılığı prensibi uygulanamaz hâle gelmiş, bütün yetkilerin tek elde toplanması sonucunu doğurmuştur. 2017 yılında yapılan Anayasa referandumundan önce Sayın Cumhurbaşkanı yaptığı açıklamada ‘Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin devreye alınmasıyla devleti anonim şirket gibi yöneteceğiz.’ demişti. Anonim şirketler, kâr ve zarar dengesine göre kurulup yönetilir, tek amaç şirketin kârıdır. Şirkette acımasız kapitalist mantık hâkimdir yani ölen ölür, kalan sağlar bizimdir. Devlet, bu mantıkla yönetilmemelidir. 24 Haziran 2018 Seçimleriyle birlikte devletin anonim şirket gibi yönetildiği Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ülkemizi getirdiği günümüze bir ayna tutalım, 2002'den günümüze aynada neler görünüyor bir bakalım. 2001 krizi sonrası yapılan yapısal referandumlar sonucu Merkez Bankası bağımsız hâle getirildi. Ak Parti döneminde "Faiz sebep, enflasyon sonuçtur." ya da "Faizler düşünce enflasyon da düşer, Merkez Bankası faizi düşürmeli." sözleriyle Merkez Bankası siyasi baskılara maruz bırakılmış, Başkan görevden alınmış, bağımsızlığı zan altında bırakılmıştır. Ülkemizin rezervleri swap harici eksi 47 milyar dolara düşürülmüştür. Kamu iç ve dış borç stoku 2002 Aralık ayında 256,6 milyar lira iken 2020 Mart ayında 6,4 kat artarak 1 trilyon 575 milyar lira olmuştur. Özel sektör dış borç stoku ise 2002 Aralık'ta 43 milyar dolar iken 2020 Mart ayında 6,4 kat artarak 274 milyar dolar olmuş. 2002 yılında iç ve dış borç faizi ödemesi 27,1 milyar lira iken, faiz lobisinden bahsedenler, 2021 bütçesine konulan faiz gideri 180 milyar lirayı faiz lobisine ödeyeceklerdir. 2003-2020 döneminde denk bütçe yapamayarak on yedi yılda içeride ve dışarıdaki faiz lobisine 496 milyar dolar ödediniz. Milletimizden topladığınız vergi gelirlerini çiftçimizden, esnafımızdan esirgediniz, faiz lobisine verdiniz. 2002 yılında 2 milyon 465 bin olan işsiz sayısı, 2020 yılı sonunda iş aramaktan vazgeçenlerle birlikte 8 milyon 500 bin oldu. Yine, bu tarihlerde işsiz üniversite mezunu oranı yüzde 10,8'den yüzde 27,5'e çıktı. Bir diğer önemli konu ise Ak Parti'den önceki on sekiz yılda Türkiye'nin cari açığının millî gelirine oranı ortalama 0,5 iken, AK PARTİ Hükûmetleri döneminde yıllık ortalama cari açık yüzde 4,1'e çıkmış, 562 milyar dolar olmuştur. Bakın, ülkemiz 90'lı yıllarda kişi başı gelir açısından dünyada 50'nci sıradayken 2019 yılında 75'inci sıraya düşürdünüz. 2021 yılında Uluslararası Para Fonu tahminine göre 85'inci sıraya gerileyecektir sizce, Türkiye bunları hak ediyor mu? Bize göre hak etmiyor. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet etme sistemi döviz kurunu 4,55'ten aldı, şu anda 7,80'ler seviyesinde olup üç yılda yüzde 71 oranında paramız değer kaybetti. Bankalardaki mevduat hesabında yüzde 55 döviz hesabı açılmış oldu, 231 milyar dolar döviz hesabı oldu. Enflasyon, resmî rakamlarda yüzde 14, bağımsız kaynaklara göre ise bugün yüzde 20 seviyesinde. Döviz ve altına dayalı yanlış borçlanma stratejisi yüzünden son iki yılda ülkemizin 135 milyar lirası yok edildi. Bu para, siftah yapmadan kepenk kapatan esnafa ‘Yaptık.’ dediğiniz 8 milyar liralık yardımların yaklaşık 17 katıdır. Bu para, yanlış ekonomi stratejisinin faiz lobilerine sunulmasıdır.’’