Günümüzde dünya çapında 850 milyon insanın çeşitli nedenlerden ötürü böbrek hastalığına sahip olduğu tahmin edilmektedir. Epidemiyolojik çalışmalar, genellikle yavaş ilerleyen ve geri dönüşü mümkün olmayan kronik böbrek hastalığının, yılda en az 2,4 milyon ölüme neden olduğunu, hatta en hızlı ölüme yol açan nedenler arasında altıncı sıraya yükseldiğini göstermektedir. Ani gelişen ve kısa sürede yaşamı tehdit eden böbrek fonksiyonlarındaki bozulma, akut böbrek hasarı olarak adlandırılır. İvedilikle tedavi edilmediğinde, hasar organ yetmezliği evresine ilerleyerek ölüm oranlarını ciddi oranda artırır. Akut böbrek hasarı dünya genelinde 13 milyondan fazla kişiyi etkilemektedir. Bu olguların % 85 'i düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşamaktadır ve yılda 1,7 milyon kişinin bu sebeple yaşamlarını yitirdiği ön görülmektedir. Hem akut, hem de kronik gelişen böbrek fonksiyon kaybının; diyabet, hipertansiyon, obezite ve kalp damar hastalıklarının seyrini kötüleştirmesinin yanı sıra, hepatit, tüberküloz, sıtma varlığında, ölüm riskinin artmasına önemli katkıda bulunduğu bilinmektedir. Çocuklarda erişkinlerden farklı olarak, böbrek hastalıklarının sekelleri daha uzun süre devam etmektedir ve yaşamlarının ileri dönemlerinde de önemli tıbbi sorunlara yol açmaktadır.
Covid-19 pandemisinin hasarlarını onarmaya çalışırken, yakın dönemde ülkemizde yaşanan deprem felaketi herkesi derinden yaralamıştır. Depremler sırasında hayati organlara doğrudan olan travmalardan sonra, ölümlere en sık yol açan neden ezilme sendromu ve komplikasyonlarıdır. Ezilme sendromu travmanın yol açtığı çizgili kasların hasarı ve buna bağlı olarak gelişen belirti ve bulguları içeren karışık bir tablodur. Bu sendromun geliştiği hastalardaki sistemik bulgular tablonun öncelikle etkilediği organ ve sisteme göre farklılık gösterir. En sık rastlanılan bulgular hipotansiyon, şok, kalp ve solunum yetersizlikleri olsa da, en yaşamsal komplikasyonların kanda ani yükselen potasyumun yol açtığı ölümcül kalp ritmi bozukluğu ve akut böbrek yetmezliği olduğu unutulmamalıdır.
Deprem sonrasındaki arama ve kurtarma çalışmalarındaki amaç, sadece depremzedeyi göçük altından çıkarmak değil, yaşatmak olduğundan ilk aşamada çok erken ve bilinçli davranılmalıdır. Ezilme sendromu gelişmiş ya da gelişme riski olan bir yaralının göçükten çıkarılmasından itibaren en geç 12 saat içerisinde hastaneye ulaştırılması önemlidir. Çünkü ivedilikle bölgesel hasarın düzeltilmesi, şok, elektrolit bozukluğu, böbrek yetmezliği riskinin önlenmesi ve uygun tedavinin yapılması gerekmektedir.
Ezilme sendromunun gelişmesini önlemek, önlenemiyorsa da komplikasyonlarını en aza indirgemek için alınması gereken önlemler belirlenmiştir. Enkaz altında canlı bir depremzede saptandığında ilk temas kurulur kurulmaz, en kısa sürede damar yolu açılarak sıvı (izotonik sodyum klorür) tedavisine başlanmalıdır, kurtarma sırasında sıvı tedavisine devam edilir. Verilecek sıvının miktarı her depremzedeye ve her depremin özel şartlarına göre (kurtarma süresi, yaş, kilo, travmanın şiddeti, hava sıcaklığı, idrar miktarı, fizik muayene bulguları) ayrı ayrı değerlendirilir. Depremzede hastaneye ulaştırıldıktan sonra tüm branşlar tarafından birlikte değerlendirilir. Gerekiyorsa cerrahi girişimler yapılır ve enfeksiyon yönünden önlemler alınır. Akut böbrek yetmezliği geliştiğinde yapılan konservatif tedavilere yanıt alınamıyorsa, idrar çıkışı yetersiz ise diyaliz tedavisi uygulanır, seçilen diyaliz tedavi modeli hemodiyalizdir. Hemodiyaliz ihtiyacı genellikle geçicidir, ancak bazı depremzedelerin ömür boyu diyalize girmeleri gerekebilir.
Dünyada artan böbrek hastalıkları yüküne rağmen, ne yazık ki böbrek sağlığına yönelik hizmet alma noktasındaki eşitsizlik ve uyumsuzluk halen çözülememiştir. Böbrek hastalıklarının gelişmesinde, genellikle insanların doğdukları, büyüdükleri, yaşadıkları ve çalıştıkları yerlerin yanı sıra yoksulluk, cinsiyet ayrımcılığı, eğitim eksikliği gibi sosyal faktörler önemli rol oynamaktadır. Bunlara pandemi, deprem gibi afetlerin de eklenmesiyle böbrek hastalığı gelişme riski daha da artmıştır. Dolayısıyla bu durumlar için ulusal ve uluslararası politikalar ve stratejiler çok iyi belirlenmelidir. Özellikle de bu afet durumlarına hazırlıklı olmak, etkilenme riski yüksek olan bireylerin desteklenmesini ön planda tutmak büyük önem taşımaktadır.