Gen düzenleme teknolojisi Clustered Regularly Interspaced
Palindromic Repeats (CRISPR), genetik uzmanları ve tıp araştırmacılarının DNA
üzerinde ekleme-çıkarma yapmalarına, DNA dizilimini değiştirmelerine olanak
tanıyor.
CRISPR, "DNA'da ameliyat yapabilen teknoloji"
olarak da anılıyor. Bu bağlamda Türkiye'de Üsküdar Üniversitesinin Transgenik
Hücre Teknolojileri ve Epigenetik Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde de kanser
ve nadir hastalıklara yönelik laboratuvar çalışmaları yürütülüyor.
Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Moleküler Biyoloji
Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Muhsin Konuk ile Mühendislik ve Doğa Bilimleri
Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Cihan Taştan,
AA muhabirinin, gen düzenleme yöntemine ilişkin sorularını yanıtladı.
Prof. Dr. Konuk, "gen düzenleme", "gen
editleme" ve "gen cerrahisi" olarak isimlendirilen CRISPR'ın
genler içerisinde bozuk olan bölgenin düzeltilmesi için kullanıldığını
belirtti.
Başarı oranı çok yüksek ama "etik yönü"
tartışılıyor
CRISPR'dan önce gen düzenleme teknolojisi olarak iki
farklı yöntemin bulunduğunu ancak bunların çalışma mekanizmasının daha uzun
sürdüğünü ve hata verme oranlarının yüksek çıktığını söyleyen Konuk, bu
teknikteki başarı oranının ise yüzde 99'un üstünde olduğuna işaret etti.
Prof. Dr. Muhsin Konuk, bu yöntemin embriyonun
genetiğinin değiştirilmesi için kullanılmasının hem etik hem bilimsel açıdan
ciddi problemler ortaya çıkarabileceğinin düşünüldüğünü dile getirdi.
CRISPR gen düzenleme yönteminin bazı ülkelerce etik kabul
etmediğini aktaran Konuk, "Bazı ülkeler özellikle insan embriyosu ve insan
üreme hücrelerinin CRISPR'la düzenlenmesi için sadece deneysel çalışmaların
yapılabileceğini öngörüyor. Deneysel çalışma bittikten sonra da o hücrelerin ve
embriyoların ortadan kaldırılması zorunluluğunu getiriyor. Hangi tipte, göz ve
saç renginde ya da zeka düzeyinde insanların ortaya çıkacağıyla ilgili
tartışmalar şimdiden başladı. İnsan eliyle gen frekansını ve genetik havuzda
olması gereken şeyleri değiştirme yoluna da girilebilir. Bu yönleriyle etik
açıdan tartışılıyor." diye konuştu.
Genetikleri değiştirilmiş bebekler bilim dünyasını ayağa
kaldırdı
Dr. Öğretim Üyesi Cihan Taştan ise CRISPR gen
mühendisliğiyle birçok canlının genetiğinin değiştirilebileceğinin
anlaşıldığını belirtti.
Altı yıl önce genetiği değiştirilen embriyoların tüp
bebek yöntemiyle anne rahmine yerleştirilmesiyle iki bebeğin dünyaya geldiğini
hatırlatan Taştan, bu iki bebeğin HIV virüsünün neden olduğu AIDS'e karşı
dirençli olacağının söylenildiğini kaydetti.
Bu konunun bilim dünyasında tepkiye yol açtığını anlatan
Taştan, "Tabii bu HIV gibi bir hastalığın tedavisi noktasında
düşünülebilir. Ama hayatı tehlikeye atabilecek, o bebekler büyüdükten sonra
ölmelerine sebep olabilecek birçok genetik hastalığın da embriyo düzeyindeyken
CRISPR'la tedavi edilebileceğine dair ipucunu da bize sundu."
değerlendirmesini yaptı.
Taştan, henüz embriyonik düzenlemenin dünyanın her
yerinde yasak olduğunu vurgulayarak, bir insanın doğduktan sonra kalp
rahatsızlıklarına yakalanıp hayatını kaybetmesine sebep olabilecek genetik DNA
faktörlerinin CRISPR yöntemiyle embriyo düzeyinde tedavi edilebilecek olmasının
ise umut verici olduğu yorumunda bulundu.
"Kanseri tanıyıp öldürebilen CRISPR ilaçları
geliştirilebiliyor"
Dr. Öğr. Üyesi Cihan Taştan, gen düzenlemenin hangi
hastalıkların tedavisinde kullanılabileceğine yönelik şunları kaydetti:
"İnsan vücudunda 75 bin farklı genetik bozukluğun
hastalıklara sebep olduğu düşünülüyor. Bu bozukluklar dünyada nadir ya da
genetik hastalık olarak adlandırılan 7 bin farklı rahatsızlığın ortaya
çıktığını gösterdi. Son 5 yılda özellikle CRISPR gen mühendisliğindeki
gelişmeler bize, bu 7 bin hastalığın yaklaşık yüzde 89'unun tedavi
edilebileceğini gösterdi. Bu durum SMA ve DMD'den tutun birçok genetik kaynaklı
hastalığın artık bu mühendislikle tedavi edilebileceğini gösteriyor. Şu an
dünyada 100'den fazla insan CRISPR'la genetiği değiştirilmiş tedaviler alıyor,
yani klinik denemeler de başlamış durumda."
Bir insan dünyaya geldikten sonra gen düzenlemesinin
mümkün olup olmadığına ilişkin Taştan, şöyle konuştu:
"Bazı genetik hastalıklar var ki kişi doğduktan sonra
da bunları tamir edebiliyoruz. Bunların en bilinenlerinden kök hücreleri tamir
edebildiğimizde kan hastalıkları, nöromusküler hastalıklar, SMA ve DMD gibi
hastalıkların temelinde yatan hücreleri nanorobotlarla, CRISPR'ı taşıyan
partiküllerle, nano lipidlerle hedefleyebiliyoruz ve o hücrelerin genetiğini
vücut içerisindeyken değiştirebiliyoruz. Bununla beraber kanseri öldürme
noktasında kanseri hedefleyebiliyoruz. Klasik kimyasal ilaçlar yerine artık
sadece kanseri tanıyıp öldürebilen CRISPR ilaçları geliştirilebiliyor. Çoklu
antibiyotik dirençli bakteriler de var ve en önemli ölümcül sebeplerden
biri."
Şizofreni sendromları azaltılabilir
Dr. Öğr. Üyesi Taştan, şu ana kadarki çalışmalarda,
CRISPR yönteminin bu hastalıkların yaklaşık yüzde 90'ını tamir edebileceğini
gösterdiğini ancak hala 1000 hastalığın tedavisinin mümkün olmadığını çünkü
büyük genetik elementler ya da DNA faktörlerinin bir insanda silinmiş olmasının
şu anki teknolojilerle de düzeltilemeyecek bir durum olduğunu anlattı.
Beyine de müdahale edilebildiğine dikkati çeken Taştan,
"Şu an şizofreni ile parkinson, Alzheimer gibi nörolojik hastalıklarda da
CRISPR veya gen tedavilerinin yapılabileceğiyle ilgili birçok çalışma
bulunuyor. Şizofreni ve otizm gibi hastalıklar hem DNA'larından etkilenebilen
hem de DNA'dan bağımsız faktörlerin olduğu hastalıklar. Ama son çalışmalar
şizofreni hastalarının da bazı genetik faktörlerini tamir edebildiğimizde
sendromlarını azaltabileceğimizi öngörüyor." ifadelerini kullandı.
Taştan, Türkiye'deki birçok farklı laboratuvarda
CRISPR'ın insan hastalıkları, tarım teknolojileri ve hayvanlarda da
kullanılabileceğine dair çalışmaların sürdürüldüğünden bahsetti. Yöntem
hakkında yasal bir düzenlemenin olmadığını belirten Taştan, Türkiye'de bunun
üzerine biyogüvenlik kurullarının çalıştığını kaydetti.
CRISPR'la genetiği değiştirilen ürünlerin Türkiye'ye
gelmesiyle ilgili endişeler mevcutken, bu ürünlerin ülkede üretilmesine yönelik
çalışma ve isteklerin de olduğunu dile getiren Taştan, tüm bu iki yöntemi de
düşünen düzenlemelerin Avrupa'da çıktığını, Türkiye'nin de Avrupa'daki
regülasyonları birebir mevzuatlarında uygulamaya çalıştığını sözlerine ekledi.