ADALETSİZLİĞE KAPI ARALANMAMALIDIR
Görmez, 15 Temmuz'da yaşanan işgal ve darbe kalkışmasının herkesi yaraladığını, toplumsal travmaya neden olduğunu anımsatarak şu uyarılarda bulundu: “Burada altını çizmek isterim ki soruşturmalar ve açığa almalar sürerken belirsiz, açık seçik olmayan noktaların oluşmaması için azami gayret gösterilmelidir. Mahcubiyetimiz ve vebalimizin büyüklüğü tedirginlikle birleşince adaletsizliğe kapı aralanmamalıdır”
HERKES SUÇ KONUSU VE HUKUK ÖNÜNDE EŞİTTİR
“Esas olan bu habis yapının çökertilmesidir”diyen Başkan Görmez, “Bu yapı ile bir şekilde yolu kesiştiğinde cahil ve masum adımlarla hareket ederek iyi işler yaptığını zannedenler, örgütün akıl hocalarından, proje mimarlarından, kasa ve cüzdanlarından, elebaşılarından ayrı değerlendirilmelidir" şeklinde konuştu. Görmez, suç konusunda ve hukuk önünde herkesin eşit olduğunu da sözlerine ekledi.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine dair soruşturmalara ilişkin "Burada altını çizmek isterim ki soruşturmalar ve açığa almalar sürerken belirsiz, açık seçik olmayan noktaların oluşmaması için azami gayret gösterilmelidir. Mahcubiyetimiz ve vebalimizin büyüklüğü tedirginlikle birleşince adaletsizliğe kapı aralanmamalıdır. Esas olan bu habis yapının çökertilmesi olmalıdır. Bu yapı ile bir şekilde yolu kesiştiğinde cahil ve masum adımlarla hareket ederek iyi işler yaptığını zannedenler, örgütün akıl hocalarından, proje mimarlarından, kasa ve cüzdanlarından, elebaşılarından ayrı değerlendirilmelidir." dedi.
Görmez, Adana'da "15 Temmuz Darbe Girişiminin Dini ve Toplumsal Hasarı" başlığıyla düzenlenen "33. İl Müftüleri İstişare Toplantısı"nın açılışında yaptığı konuşmada, 4 gün önce Adana Valiliği önünde gerçekleşen menfur saldırıda hayatını kaybedenlere rahmet, yaralılara şifa diledi.
İslamın toplumsal mesajları içinde, adalet ve emniyet kavramların önemlerinin tartışılmaz olduğunu ifade eden Görmez, adaletin tesisinde, makam, yaş, statü, cinsiyet, ırk gibi unsurların hiçbir şekilde ayırt edici rol üstlenemeyeceğini vurguladı.
Suç konusunda ve hukuk önünde herkesin eşit olduğunu kaydeden Görmez, hiçbir olay karşısında kin ve intikam duygusuyla hareket edilerek adaletten taviz verilemeyeceğini söyledi.
"Suçlu da olsa hiç kimse açlığa ve yokluğa mahkum edilemez"
Görmez, 15 Temmuz'da yaşanan işgal ve darbe kalkışmasının herkesi yaraladığını, büyük bir toplumsal travmaya neden olduğunu anımsatarak, bu olaya karışanlar, bunu planlayanlar ve her türlü destek verenler ile ilgili hukuki takibin yapılmasının, toplumun vicdanını hafifletip şehitlerin ruhunu rahatlattığını bildirdi.
Görmez, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Ancak burada altını çizmek isterim ki soruşturmalar ve açığa almalar sürerken belirsiz, açık seçik olmayan noktaların oluşmaması için azami gayret gösterilmelidir. Mahcubiyetimiz ve vebalimizin büyüklüğü tedirginlikle birleşince adaletsizliğe kapı aralanmamalıdır. Esas olan bu habis yapının çökertilmesi olmalıdır. Bu yapı ile bir şekilde yolu kesiştiğinde cahil ve masum adımlarla hareket ederek iyi işler yaptığını zannedenler, örgütün akıl hocalarından, proje mimarlarından, kasa ve cüzdanlarından, elebaşılarından ayrı değerlendirilmelidir. Bu kişilerin topluma yeniden kazandırılması, karşılarında devletin hakkaniyeti ve mutedil duruşunu bulması son derece önemlidir. Bir kimsenin işlediği suçtan dolayı başkaca bir yakınının mağdur edilmesi düşünülemez. Suçlu da olsa hiç kimse açlığa ve yokluğa mahkum edilemez. Bu ilkeler hakkın ve hukukun gereği olup FETÖ ile mücadelede bunlara riayet edilmesi, adaletin yanı sıra toplumsal huzurunu tesisi için de elzemdir."
"İslam'da bireyin akıl ve ruh sağlığının korunması esastır"
Bireyin dinini, aklını, canını, malını, ırzını koruyan bir devlet ve toplum yapısının İslam'ın temel dinamiği olduğuna dikkati çeken Görmez, devletin, vatandaşlarının hak ve dokunulmazlıklarını koruyan en güçlü mekanizma olduğunu kaydetti.
Bilhassa suistimale açık grupların, kırılgan kesimlerin, kendisini korumakta zorlanan bireylerin muhafazası söz konusu olduğunda, devletin konumunun tartışılamayacağının altını çizen Görmez, "Bu bağlamda kadınların taciz ve şiddete, çocukların ihmal ve istismara uğramaları affedilecek bir suç değildir. Kimse örften beslenen ve geleneksel tarım toplumunun genlerinde var olan bazı uygulamaları dini mübin İslam'ın bir gereği olarak göremez, gösteremez. İslam'da bireyin akıl ve ruh sağlığının korunması esastır. Travmatik sonuçlar doğuran hiçbir ilişki tecviz edilemez." şeklinde konuştu.
"Çocuk yaşta evliliğin İslam odaklı tartışılması ve konuşulması üzücü"
Görmez, İslam'da bireyin mükellefiyetinin akıl ve büluğ çağıyla başladığını, dolayısıyla bir kişinin kendi sorumluluğunu üstlenme ve kendi ayakları üzerinde durmasının akıl ve büluğ ile mümkün olduğunu belirtti.
"İbadetlerde büluğ yaşı esas almakla birlikte muamelatta (işlemler) büluğ yaşı yeterli değildir." diyen Görmez, "Ergenlik gerek şarttır, ancak yeter şart değildir. Yeter şart akılla tamamlanır. İkisi var olmadan muamelat konularında mükellefiyet şartları yerine gelmemiş olur." ifadesini kullandı.
İslam'a göre evlilikte ahlaki, hukuki yükümlülükler bulunduğunu, çiftin Allah'a karşı mesul olduğunu belirten Görmez, Kur'an'ın nikahı, "Sorumluğu ağır büyük bir sözleşme olarak" tarif ettiğine dikkat çekti.
Görmez, değerlendirmelerinde şunlara işaret etti:
"Bütün bunlar gözardı edilerek henüz anne olma yaşına gelmemiş, eş olmaya karar vermemiş bir çocuğu annesi, babası dahi olsa evlendiremez. Büluğ çağına erse de akli melekeleri gelişmemiş, eş olmanın anlamını, aile olmanın yükümlülüğünü, anne olmanın gereklerini henüz öğrenmemiş ve idrak edememiş bir kız çocuğu babası tarafından dahi evlendirilemez. Buna rağmen çocuk yaşta evliliğin İslam odaklı tartışılması ve konuşulması üzücü olmuştur. Cinsel istismara kapı aralayacak bir düzenlemenin hukuk ve adalet sistemimizden onay alması mümkün olamaz. Devlet hiçbir ayrım gözetmeksizin kanatları altında yaşayan herkesin ırz ve namusunun da teminatıdır. Bu bağlamda hak ihlalleri, tecavüzler cezasız kalamaz. Elbette mağduriyetler var ise bunlar serinkanlı tartışarak giderilmeli, özel durumlar genele teşkil edilmemeli, yeni mağduriyetlere zemin oluşturmamak adına kılı kırk yaran bir özenle hareket edilmelidir. Aslolan ahlaki prensiplerin ve doğru bilginin toplum hayatına hakim olmasını sağlamaktır." (AA)