Çıtırık, 3 Kasım 1996 yılında meydana gelen trafik kazası sonucunda “devlet-siyaset ve mafya” ilişkilerinin ortaya çıkmasına neden olan Susurluk Skandalının 19. Yıldönümünde,”derin devlet” mefhumunun varlığını halen günümüzde de devam ettiğini, hukuk devletinin sınırları içerisinde şeffaflık, hesap verilebilirlik ve denetlenebilirlik ilkelerinin yaşama geçirilemediğini, devletin kendi organları ve görevlileri eliyle yapmak istemediği kirli işlerini sicili kabarık ve eli kanlı katiller eliyle yürüttüğünü, hukuk dışılıkların ve işlenen faili belli (!) cinayetlerin devletin yüksek çıkarları için yapıldığını üzülerek yaşadıklarını ifade etti.
Çıtırık, şunları söyledi:
“3 Kasım 1996 yılında meydana gelen trafik kazası sonrasında, “temiz toplum” ve “temiz siyaset” anlayışıyla “derin devlet” ilişkilerinin ortaya çıkartılması için “Aydınlık için 1 dakika karanlık” eylemi de başlatılmış, hazırlanan raporlar ve yargılama süreci sonrasında toplumsal vicdanı rahatlatacak bir karar verilememişti.
Olayın devamında; çeşitli sanıklar hakkında kısa süreli tutuklama kararları verilmiş, yargılamada “derin devlet” ilişkileri içerisinde yer alan siyasiler ortaya çıkartılarak, yargılanmaları sağlanamamış, daha çok, eski Özel Hareket Dairesi, eski MİT görevlileri ve yer altı dünyasının namlı isimleri hakkında ceza kararları verilmişti. Susurluk Skandalı’nın sıradan bir kaza olmadığı ana iddianamede de yerinde tespit edilmişti”
Çıtırık, hazırlanan iddianamede; “Türkiye’de katliam sanığı olarak aranan silahlı eylemciyle bu kişiyi yakalamakla görevli üst düzey bir emniyet mensubu ve bir milletvekilinin bir arada olmasının, ruhsatlı silahlarının yanı sıra saldırı, suikast ve gizlice cinayet işlemekte kullanılan vahim silahlar ve mermileri yanlarında bulundurmaları, basit bir tatil gezisi veya başsağlığı ziyareti ile izah edilmesi inandırıcı görülmemiştir. Ayrıca, yasa dışı bölücü terör örgütlerine destek veren kişilerle hukuki yollarla mücadele edebilmek imkanı bulunmadığını düşünen bir kısım görevlilerin, muhtelif suçlardan aranan kişiler, kumarhane işletmecileri, bir kısım yönetici ve siyasetçiler ile Özel Harekat Daire Başkanlığında görevli bazı polis memurlarından teşekkül oluşturdukları, bu teşekküldeki şahısların kimlikleri, görev alanları ve ülkedeki etkinlikleri dikkate alındığında teşekkülün eylemlerinin yetkili ve görevli merciiler tarafından, artık, kontrol edilemez boyutlara ulaştığı görülmüştür” denildiğini anımsattı.
Adana Baro Başkanı Çıtırık, İstanbul 6 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesinde başlayan ve biten yargılama süreci içerisinde gerekçeli kararda ise; “Unvanı, görevi, sıfatı, siyasi ya da sosyal konumu ne olursa olsun suç işleyen herkesin, derhal ve en kısa zamanda yargı önüne çıkartılıp, hesap vermesinin sağlanması gerektiği, suç işleyenin cezasını çekmediği bir toplumda, sosyal ve siyasi istikrarın sağlanamayacağı, huzur ve refahın tesis edilip sürdürülemeyeceği, suç işleyip de bazı siyasi, sosyal, idari ve yasal koruma kalkanlarını arkasına sığınanlar ile su koruma kalkanlarının muhafaza edenlerin ya da kaldırmayanların unutmamaları gereken adaletin onlara da bir gün lazım olacağıdır” şeklinde belirtildiğini bildirdi.
Çıtırık, “Aradan geçen 19 yıllık zaman diliminde ve ülkemizde yaşanan çeşitli olaylar göz önüne alındığında “derin devlet” gerçeği ile yüzleşilemediği, hesaplaşılamadığı ve yargı kararları ile koruma kalkanları arkasına sığınanların ortaya çıkartılamadığı bir gerçekliktir.
Hukuk Devleti’nin ve hukukun üstünlüğünün egemenliği sağlanarak, temiz toplum ve temiz siyasetin yaşama geçirilmesi en büyük dileğimizdir.”