Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Demografik Değişim ve Sağlıklı
Yaşlanma Teknik Uzmanı ve Birleşmiş Milletler (BM) Sağlıklı Yaşlanma On Yılı
Platformu Proje Yöneticisi Kazuki Yamada, AA muhabirine, 15 Haziran Yaşlılara
Yönelik Şiddet ve Yaşlı İhmali Farkındalık Günü dolayısıyla dünya genelindeki
yaş ayrımcılığını değerlendirdi.
Yamada, yaşlılığın kesin tanımı olmadığını, yaş almanın
farklılıklar gösteren bir süreç olduğunu belirterek, "Kişileri 'yaşlı' ya
da 'genç' olarak tanımlamak için kronolojik yaşın tek kriter kabul edilmesi
yetersiz ve ayrımcı bir yaklaşım. Bu araştırmalar ve kanıtlarla da ortaya
kondu." dedi.
Kimin yaşlı ya da genç kabul edildiğinin farklı bağlam, amaç
ve kültürlere göre değişiklik gösterdiğini vurgulayan Yamada, "Genel
fiziksel kapasitemizdeki gibi biyolojik süreçler veya fizyolojik değişiklikler
yaşlanma süreci için kullanılabilir ya da kimin 'yaşlı' olduğunu tanımlamak
için emeklilik yaşı gibi yasal tanımlar kullanılabilir fakat bu da ülkeden
ülkeye değişir." ifadesini kullandı.
Yamada, DSÖ'nün yaşlanmayı, çocukluktan ileri yaşlara kadar
tüm yaşam seyri boyunca, genellikle bireysel düzeyde ortaya çıkan bir dizi
değişiklik ve çeşitlilik olarak tanımladığını aktararak, şöyle devam etti:
"Yaygın varsayım yaşlanmanın fiziksel ve zihinsel
kapasitedeki düşüşle seyrettiği şeklinde. Birçok kişinin 60-70 yaşlarında temel
faaliyetlerini yerine getirmekte gerileme yaşayacağı ve başkalarının yardımına
ihtiyaç duyacağı doğru olsa da 80 yaşındaki bazı kişiler 20 yaşındaki birçok
kişininkine benzer fiziksel ve zihinsel kapasiteye sahip olabilir."
Yaşlılıktaki bu çeşitliliğin tanınması ve tek bir tanımla
sınırlı kalmamasını fırsat olarak gören ve yaşa dayalı ayrımcılıktan kaçınan,
nüfusun yaşlanmasına ilişkin kapsamlı halk sağlığı müdahalesi önemli."
Yaşlı bireylerin temel haklarının, İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi'yle düzenlendiğine dikkati çeken Yamada, "Yaşlıların, temel
hakları, tüm insanların sahip olduğu haklarla aynı. Klişeler, ön yargılar ve
yaşa dayalı ayrımcılık, yaşlıların bu haklardan tam olarak yararlanmasını
engelliyor." dedi.
Yamada, yaş ayrımcılığıyla ilgili BM Küresel Raporuna atıf
yaparak, "Yaş ayrımcılığı, yaşa bağlı olarak başkalarına veya kişinin
kendisine karşı düşünme (kalıp yargılar), hissetme (önyargı) ve harekete geçme
(ayrımcılık) olarak tanımlanıyor. Bu üç boyutlu tanım önemli çünkü yaşa dayalı
ayrımcılık resmin sadece bir parçası. Yaşa dayalı olarak başkalarına veya
kişinin kendisine karşı davranış şekli genellikle yaşla ilgili düşünme ve
hissetmeye göre şekilleniyor." diye konuştu.
Yamada, yaş ayrımcılığına ilişkin en kapsamlı verilerin BM
Yaş Ayrımcılığı Küresel Raporu'nda yer aldığını dile getirerek, şu ifadeleri
kullandı:
"Raporda, sağlık hizmetlerinin yaşa göre
paylaştırıldığı, yaşlıların sağlık araştırmalarının dışında tutulabildiği,
işverenlerin yaşlı başvuru sahiplerini işe alma olasılığının daha düşük olduğu,
bir kez işe alınan yaşlıların eğitime daha az erişebildiği, iş yerinde yaş
ayrımcılığına maruz kalan kişilerin erken emekli olabildiği, yaşlıların medyada
yeterince temsil edilmediği ve temsil edildiklerinde ise genellikle yaş ayrımcı
stereotipleri güçlendirecek şekilde tasvir edildiği belirtiliyor."
2022'de 60 yaş ve üzeri her 6 kişiden 1'inin istismara maruz
kaldığına işaret eden Yamada, huzurevleri ve bakım tesisleri gibi kurumsal
yerlerde bu oranın daha yüksek olduğunu, her 3 personelden 2'sinin yaşlılara
yönelik istismarda bulunduğunu kabul ettiğini anlattı.
Yamada, yaşlı bireylerin yaşadıkları ülke ve kültüre göre
deneyimledikleri sorunların da farklılık gösterdiğini kaydederek, 2020'de DSÖ
ve BM'ye üye devletlerin, 2021-2030 yıllarını "BM Sağlıklı Yaşlanma On
Yılı" ilan ettiği bilgisini paylaştı.
BM Sağlıklı Yaşlanma On Yılı kapsamında, 4 önemli eylem
planı üzerinde anlaşıldığını ifade eden Yamada, "Eylem planı öncelikle
yaşa ve yaşlanmaya yönelik düşünce, duygu ve davranış biçimlerimizin
değiştirilmesine odaklanıyor. Planda ayrıca toplumların yaşlı kişilerin
yeteneklerini geliştirmesi, yaşlılara duyarlı, kişi odaklı bakım ve temel
sağlık hizmetleri sunulması ve ihtiyacı olan yaşlılar için uzun süreli bakıma
erişimin sağlanması başlıkları bulunuyor." şeklinde konuştu.
Yamada, yaşlı istismarıyla mücadele için de 5 öncelikli
politika yayımlandığını dile getirerek, bu politikaları şöyle sıraladı:
"Yaş ayrımcılığıyla mücadele etmek, görülme sıklığı,
risk ve koruyucu faktörler hakkında daha fazla ve daha iyi veri üretmek, uygun
maliyetli çözümler geliştirmek ve ölçeklendirmek, sorunu ele almak için yatırım
oluşturmak, sorunun üstesinden gelmek için fon toplamak."
Yaş ayrımcılığının en fazla ve en az olduğu ülkelerle ilgili
sıralama yapmanın eldeki verilerle mümkün olmadığından bahseden Yamada,
"Küresel olarak her 2 kişiden 1'i yaşlılara ayrımcılık yapıyor. Eldeki
kanıtlar, yaş ayrımcılığı oranlarının dünya genelinde farklılık gösterdiğini,
düşük ve alt-orta gelirli ülkelerin yaş ayrımcılığında en yüksek oranlara sahip
olduğunu açıkça ortaya koyuyor." ifadesini kullandı.
Kovid-19 salgınının dünya genelinde yaşlı bireylerin
hayatına darbe vurmakla kalmayıp bu kişilere yönelik klişeleri, ön yargıları ve
ayrımcılığı belirgin hale getirdiğini belirten Yamada, şu değerlendirmede
bulundu:
"Pandemi döneminde ventilatörler veya yoğun bakım
ünitelerine erişim gibi kıt kaynaklar sadece kronolojik yaşa göre tahsis
edildi. Kronolojik yaş, farklı ülkelerde fiziksel izolasyon tedbirlerini
belirlemek için de kullanıldı. Kronolojik yaşın fiziksel izolasyon tedbirleri
ve hapsedilme sürelerinin uzatılması için tek kriter olarak kullanılmasını
ayrımcı buluyorum çünkü yaşlı nüfusun çeşitli kapasite ve ihtiyaçlarını hesaba
katmıyor."
Kazuki Yamada, Kovid-19 salgını döneminde medyada
yaşlıların yer alış şekline de değinerek, "Yaş ayrımcılığı, salgınla
ilgili haberlerde de kendini gösterdi. Yaşlılar genellikle diğer yaş
gruplarından önemli ölçüde farklı, homojen ve savunmasız bir grup olarak tasvir
edildi. Yaşlı yetişkinlerin kırılgan, savunmasız ve korunmaya muhtaç olarak
yansıtılması, yaşlılıkta görülen büyük çeşitliliği göz ardı ediyor."
görüşünü paylaştı. AA