Bu yıl 5 Haziran Dünya Çevre Gününü, Koronavirüs salgının
tüm dünyayı etkilediği koşullarda karşıladığımızı ifade eden Salman; yıllardır
duyarlı kesimler tarafından çevre sorunlarına dikkat çekilmeye ve alınacak
önlemler için baskı oluşturulmaya çalışıldığını söyledi.
Yaşamakta olduğumuz Koronavirüs salgınının, bu
konulardaki uyarıların, çalışmaların ne denli önemli olduğunu bir kez daha gösterdiğini
ifade eden Salman şöyle devam etti:
“Pandemi ile net bir şekilde anlaşıldı ki dünyanın bir
ucunda ortaya çıkan sorunlar, kilometrelerce ötesine hızla sirayet
etmektedir. Doğaya ve çevreye karşı her
davranış, geciken her önlem, verilen her zarar, yapılan her tahribat bir sarmal
gibi her yeri, herkesi etkilemektedir. Sorun
ortaktır, bedel tüm insanların, tüm canlıların ödediği bir bedeldir.
“SORUNLAR TÜM CANLILARI TEHDİT EDİYOR”
Sorunlarımız ve kaygılarımızın arttığı bu dönemde, doğaya
karşı sorumluluğumuzun da arttığı gerçeğini ve neyle karşı karşıya olduğumuzu hatırlamakta,
hatırlatmakta yarar var. Ormanların, tarım arazilerinin, su kaynaklarının
tahrip edilmesi, kömürlü termik santraller, nükleer santraller, atmosferde biriken
gazlar, HES’ler, betonla kaplanmış soluk alacak alanların bırakılmadığı
kentler, dünyayı kaplayan plastikler, genetiği bozulmuş gıdalar, kimyasal
atıkların neden olduğu çevre kirlilikleri ve daha da arttırabileceğimiz bu tahribatlar
tüm canlılara, doğaya, çevreye, insanlara, hayvanlara, bitkilere, her şeye
zarar vermektedir. Tüm bunlar dünyanın hayati önemdeki sorunudur, felaketlerin,
salgınların kaynağıdır.
Bu göstergelere rağmen kapitalizm, doymak bilemeyen kar
hırsı ile ne yazıktır ki çevre tahribatlarına, doğanın dengesini alt üst etmeye
devam etmektedir. Pandemi koşulları bile fırsata çevrilerek bu tahribatlara
devam edilmiştir. Ülkemizde Salda ve Olimpos’la ilgili girişimlere, Kanal
İstanbul projesi kapsamında köprü ihalelerine tanık olduk bu dönemde. Sonuçlarının
insanlığı, yaşamı, çevreyi nasıl tehdit ettiği bilimsel olarak açık olmasına
karşın nükleer ve kömürlü termik santrallerin yapımı da devam etmektedir.
“BÖLGEMİZ DE TEHDİTTEN PAYINI ALMAKTA”
Bölgemiz de bu tehditten payını Mersin Akkuyu’da yapımı
devam eden Nükleer Santral, Yumurtalık ve İskenderun civarında neredeyse yan
yana dizilen termik santraller ve sanayi tesisleri ile fazlasıyla almaktadır.
Çevre Mühendisleri Odamızın yayımladığı Hava Kirliliği
Raporu’na göre, Adana 2019 yılının %65’inde, 236 gün kirli hava soludu. 2019
yılında Adana’nın merkezinde ölçülen PM10 hava kirleticisinin, Türkiye’de
belirlenmiş ulusal kirlilik limitlerinin iki, Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği
limitlerin dört katı üzerinde olduğu belirlenmiştir.
Bilinen bu gerçekler görmezden gelinerek, Yumurtalık’ta ağaçları
kurutan, bölge ve deniz suyunu kirletip, sıcaklığını artıracak olan 2. kömürlü
termik santral inşaatı, üstelik Sugözü Kumsalı'nda koruma altındaki deniz
kaplumbağalarının yuvalama alanında devam etmektedir.
Ülkemizde pek çok bölgede, yöre halkının su kaynaklarını
savunmak için dirençli ve kararlı mücadeleleri çiğnenerek dereler, nehirler,
ormanlar katledilmeye devam edilmektedir. Hiçbir bilimsel değerlendirme
içermeyen, doğa katliamına dönüşmüş uygulamalarla, hukuk dışı iseler hemen yeni
yapılan yasal değişikliklerle yolu açılarak, doğal alanlarımız, kıyılarımız,
madenlerimiz kesintisiz talan edilmeye devam edilmektedir.
“SORUMLULUK HER KOŞULDA YERİNE GETİRECEK”
Tüm bu tablo karşısında ülkemiz için göstereceğimiz
hassasiyetin hayati önemdedir. Unutulmamalıdır ki çevreyi ve doğayı korumak,
sağlıklı yaşam alanlarının niteliklerini artırmak bir zorunluluktur artık.
Yaşanabilir ve yenilenebilir bir çevre, temiz su ve temiz hava insanların en
doğal hakkıdır, ranta endeksli projelerle, uygulamalarla heba edilemez.
İçinde bulunduğumuz günler, aynı zamanda Gezi Direnişinin
yıldönümü. 7 yıl önce birliktelikten güç alarak ülkenin dört bir tarafında doğayı
korumak için, özgürlük, barış, adalet ve insanca bir yaşam için ülkemizin en kitlesel
hareketi olan Gezi Direnişi yaşandı.
Çevre sorunlarının bütün dünya toplumları için büyük bir
tehdit oluşturmaya devam ettiği koşullarda, tüm insanların Gezi günlerindeki duyarlılıkla
doğa tahribatlarına karşı çıkması, çevre sorunlarına karşı önlem alması,
önlemleri takip etmesi ve doğaya çevreye uygun davranış geliştirmeleri zorunluluktur.
Bizler bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancıları
olarak gelecek kuşaklara sağlıklı, yaşanabilir bir çevre bırakma amacıyla, bu
doğrultudaki çalışmalarımızı sürdürmeye kararlılıkla devam edeceğimizi 5
Haziran Dünya Çevre Günü’nde bir kez daha belirtiriz. TMMOB, işlevsizleştirilme
girişimlerine rağmen, yaşadığımız toplum için, doğa ve çevre için toplumsal
sorumluluğunu her koşulda yerine getirecektir.”