24.06.2024 16:22 | Güncelleme Tarihi: 24.06.2024 16:49
Belli bir konuya dair kendine has özellikler taşıyan, düzenlenmiş ilkeler bütünü olarak bilinir “doktrin” sözcüğü. Türk Dil Kurumu ise bunu kısaca “öğreti” olarak tanımlar. Konuyla ilgili bilgilerin tamamını kapsayan geniş bir öğreti dizisidir “doktrin.”
Günümüzde genellikle dini, askeri ve politik tanımlamalarda rastlarız doktrin sözcüğüne. Burada ise çok farklı bir kavramı netleştirip tamamlamak için başvuracağız “doktrin” kılavuzuna.
Birkaç yıl öncesine kadar sadece 770 bin kilometre karelik kara parçasını “vatan” diye bildik hep… Öyle öğretildi bize çünkü… Kıyılarımızı sadece denize girecek alanlar, biraz açığını ise balıkçılarımızın avlanma yapabileceği sular olarak algıladık.
Öyleydi de… Güçlü olan, gücü nispetinde açık denize de hakimdi. Yüzyıllarca böyle süregeldi bu durum, ta ki 1994 yılında Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi yürürlüğe koyulana kadar. Akabinde denizler de paylaşılmaya başlandı belirli kurallar veya kural tanımazlıklar çerçevesinde.
Biz ise üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemiz insanları olarak, ne yazık ki çok geç algılayabildik bu durumu. Bizim için önemli olan, sadece şehit kanıyla yoğrulmuş olan topraktı çünkü.
“Mavi Vatan” kavramını ilk kez 2006 yılında ortaya atan Amiral Cem Gürdeniz’den sonra Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı ele alır konuyu. Yazdığı kitaplar ve çizdiği haritalarla kavramın doktrine dönüşmesinde önemli rol oynar.
Sevilla Üniversitesinin 2022 yılında hazırladığı, Türkiye’yi neredeyse Antalya körfezine hapseden haritanın yayınlanmasından sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gelen talimat üzerine kolları sıvar Cihat Yaycı. İstanbul üniversitesi bünyesinde, hakem heyetlerinden geçen “Mavi Vatan” kavramını doktrine dönüştüren kapsamlı bir kitap yayınlar.
Kitapta, Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatleri çerçevesinde, Deniz Hukuku prensiplerine göre ilan edilmiş veya ilan edilmesi gereken, deniz yetki alanları çok net bir şekilde izah edilir. Bu alanları belirleyen Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırları çizilir.
İşte o güne kadar vatan olarak bildiğimiz 770 bin kilometre karelik kara parçasına bir de 462 bin kilometre karelik deniz alanı ilave edilmiş olur. “Mavi Vatan” dır onun ismi artık… Tıpkı anakarada olduğu gibi, sadece Türkiye’nin yararlanması gereken alandır. Bu bölgenin deniz dibindeki, deniz içerisindeki ve gökyüzündeki canlı ve cansız kaynakların tümünün tasarrufu sadece Türkiye’nin olmalıydı… Yabancı hiç kimse bölgeye gelip avlanamamalıydı, araştırma dahi yapamamalıydı.
Ülkelerin Gayri Safi Milli Hasılasının (GSMH) 1/3’ünün denizlerden elde edildiği dünyamızda “Mavi Vatan”ın önemi net bir şekilde ve bilimsel olarak gözler önüne seriliyordu Yaycı Paşa’nın yaptığı çalışmalar sonucunda.
Sadece bununla yetinmiyordu Cihat Yaycı… “Bunu çocuklarımıza da öğretmeliyiz” diyordu… Milli Eğitim Bakanlığı, onun talebini olumlu karşılayarak uzun çalışmalar sonucunda “Mavi Vatan” doktrini 2024-2025 ders yılı itibarıyla müfredata konuluyor… Artık çocuklarımız ana sınıftan başlayarak, lise son sınıfa kadar “Mavi Vatan” doktrinini öğrenerek yetişecek. Artık 770 bin kilometre karelik vatan toprağının yanı sıra, bir de 462 bin kilometre karelik “Mavi Vatan” ın sahibi olduğunun bilincine varacak.
“Mavi Vatan” doktrininin müfredata girdiğini duyan dünya; başta ABD, Yunanistan, İspanya, İtalya gibi ülkeler çıldırır neredeyse… “Mavi Vatan’la küçük Türk çocukları zehirleniyor” gibi pervasız manşetler atar Yunan basını.
Türk balıkçılarına katı yasaklar konulurken; Yunan, İspanyol, İtalyan hatta Mısırlı balıkçılar bizim “Mavi Vatan” sınırlarımız içlerinde serbestçe avlanabiliyorlar çünkü… Başta ABD olmak üzere birçok uluslararası şirket, bizim “Mavi Vatan” sınırlarımız içerisinde serbestçe hidrokarbon araştırması yapabiliyorlar çünkü.
Ancak bu yönde atmamız gereken somut bir adım daha var. “Mavi Vatan” sınırlarının uluslararası platformda kabul görebilmesi için Türkiye’nin BM’ye koordinatlar vererek MEB alanlarını ilan etmesi gerekecektir. Bunun için yasa taslağının hazırlanmış olmasına rağmen ne yazık ki henüz konu meclise gelmiş değil.
Ülkemiz bugüne kadar sadece Karadeniz’de MEB alanlarını ilan etmiş bulunmaktadır. Bir de önceki yıl, çok önemli bir adım atarak Libya ile MEB anlaşması imzalamıştır. Halbuki Adalar Denizi ile Akdeniz’deki sınırlarımızı da net bir şekilde deklare etmemiz gerekmektedir.
Bu yapılmadığı sürece Yunanistan kendini bir adalar devleti olarak görmeye devam edecek ve sadece kayalıklardan oluşan en küçük adasının bile karasal sınırı olduğunu iddia ederek 370 kilometre açığına kadar MEB talebinde bulunmaya devam edecektir. Dolayısı ile Türkiye, Sevilla haritasında çizildiği gibi Antalya Körfezine hapsedilmiş olacaktır.
Ancak bugün olmasa bile “Mavi Vatan” doktrini ile yetişen gençlerimiz, buna asla müsaade etmeyecektir. “Zaferi, denizi kontrol altında tutan, ihtiyacı olan şeyi, ihtiyacı olduğu zaman, istediği yere ulaştırabilen ülke kazanır” diyen Ata’nın çocukları buna müsaade etmeyecektir.