05.08.2024 13:19 | Güncelleme Tarihi: 05.08.2024 13:19
Dünya,
yaşanan gelişmelerle bir bilinmeze doğru sürüklenirken, ülkeler giderek yeniden
kutuplaşan küresel yapıda kendine en uygun stratejik konumu yakalamak için
muhteşem bir mücadele içinde. Küresel ısınmanın da etkisiyle değişerek gelişen
ticaret yolları da dengeleri değişime zorlarken, kutuplaşan küresel yapılanmada
Çin ve Hindistan yeni güçler olarak ortaya çıkıyor ve dengesizlerin durumu
kritikleşiyor.
Yeniden
kurulma süreci devam eden dengelerde, nükleer silahlanmanın önemi yeniden
ortaya çıkarken, bu silahların kullanılma şartları da ciddi ağızlardan telaffuz
ediliyor. Bu noktada, Rusya ile Kuzey Kore’nin yakınlaşması dikkat çekici. Halen
nükleer güce sahip ülkeler ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin, Hindistan,
Pakistan, Kuzey Kore ve İsrail olarak biliniyor. İran’ın da her an bu
teknolojiye sahip olabileceği değerlendirilirken, nükleer güç, uluslararası
caydırıcılığını açık ara farkla koruyor. Devam eden Rusya-Ukrayna savaşında da
İsrail’in halen sürdürdüğü Gazze harekâtında da zaman zaman nükleer silah
kullanımı söylemleri gündeme geliyor.
24
Şubat 2022’de başlayan Rusya Ukrayna savaşı, iki yılın geride kalmasının
ardından devamlılığını sürdürürken, anlaşmazlığın nedeni olarak ortaya atılan,
NATO’ya üyelik konusunda önemli gelişmeler de oldu. NATO, yeni üyeliklerle
konumunu yeniden belirlerken, davranış şekilleriyle, bir savunma örgütü olma görünümünden
de çıkmaya başladı. Rusya Ukrayna savaşı, yaşanan gelişmelerle, bir küresel
gücün, stratejik konumuyla öne çıkan bir ülke karşısında, ne derece sıkıntılı
duruma gelebileceğini de gösterdi ve oluşan durumda, Ukrayna, henüz oldukça
genç bir ülke olmasına rağmen, Batıdan aldığı destekle, Rusya’yı bir hatta
durdurmayı başardı. Oluşan konjonktürde savaşın devamlılığını öngörmek yanlış
olmaz. Çünkü her ne kadar anlaşma söylemleri zaman zaman tek taraflı, koşullu
dile getirilse de her iki taraf da istemlerinde ısrarcı ve kararlı görünüyor.
Birleşmiş Milletler, bu savaşın, gereksizce, bölgesel jeopolitiği
değiştirdiğini ve küresel jeopolitiği etkilediğini açıkladı.
Bu
arada, ABD ve Çin, iki güçlü rakip olarak Asya Pasifikte kozlarını paylaşıyor.
ABD’nin koruyucu söylem ve davranış şekillerine rağmen, Çin’in Tayvan baskısı
artarken, bu konuda her an bir kriz çıkması bekleniyor. NATO da Çin’i rakip
olarak belirledi. Ancak Çin, ekonomik boyutta atılımlarla yoluna devamla,
küresel güç iddiasından kesinlikle taviz vermiyor.
Ortadoğu’da
oluşan konjonktür, Dünyayı, belirsizliklerle strese sokmaya devam ediyor. 07
Ekim 2023’de Hamas’ın İsrail’de yapmayı başardığı Aksa Tufanı isimli harekatın/eylemin
ardından, süratli bir tepkiyle, İsrail’in de Demir Kılıçlar harekâtını
başlatmasıyla gelinen durumda, İsrail, tavizsiz davranış şekliyle, Gazze’de bir
soykırım başlattı. İsrail’in hareket tarzı tüm dünya halkları tarafından
protestolarla eleştirilirken, Arap Birliğinden etkin bir ses duyulmadığı gibi,
ABD ve İngiltere’nin takındıkları tavır, bölgeye müdahaleyi caydırıcı bir konum
yaratarak, İsrail’in, cesaretlenerek daha da cüretkâr davranmasına yol açtı.
Ancak İran sesini yükseltirken, bir de füze saldırısı düzenlemekten çekinmedi.
Otoritelerin
bu savaşın Ortadoğu’ya yayılabileceği kaygısı devam ederken, Türkiye ve İran dışında
İsrail’e tavır takınman ülke olmadı. Lübnan Hizbullah’ı, sınırlı sınır
çatışmalarıyla İsrail’i kuzeyden meşgul etmeye çalışırken, İsrail, Gazze
üzerindeki baskısını giderek artırdı. Halen İsrail, Gazze’ye yapılan
uluslararası yardımlara da kontrollü ve sınırlı olarak müsaade etmeye devam
ediyor.
İsrail,
Lübnan Hizbullahı’nın Golan Tepelerindeki Mecdel Şems beldesine yaptığı saldırı
ardından misillemeyle Beyrut’a bir hava saldırısı düzenledi ve ardından
Hizbullah üst düzey komutanlarından Fuat Şükür’ün hedef alındığı ve bunda
başarılı olunduğunu açıkladı. Bu gelişmenin ardından İran’dan gelen haber şaşırttı.
İsrail, 31 Temmuz 2024’te Tahran’da düzenlediği bir suikastla Hamas’ın siyasi
lideri İsmail Haniye’yi de öldürdü. Bu iki girişim, İsrail’in, savaşı bölgesel
boyuta taşıma stratejisi olarak yorumlanırken, evanjelistleri umutlandırdı.
Esasen
İsrail Başbakanı Netanyahu, 25 Temmuz 2024’te ABD Kongresinde bir saat
süresince yaptığı konuşmada ayakta alkışlanırken, bölgede daha rahat hareketin
iznini de almış oldu. Oluşan konjonktürde İsrail’in, Hamas’ın kesin yenilgisine
kadar bu savaşı bitirmeyeceği ortaya çıkmış oldu. İsrail, ısrarla Hamas’ı terör
örgütü olarak lanse ederek, Filistin Devletinden ayırıyor ve halen yürüttüğü
harekatın, bir terör operasyonu olduğunu ısrarla iddia ediyor.
Gelişmelerin
ardından Türkiye, bölgesel konumunu koruma ve güçlendirme doğrultusunda bir
adımla, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ı Türkiye’ye davet etti.
Netanyahu’nun ABD Kongresindeki konuşmasına misilleme kabul edilebilecek bir
hamleyle, Mahmut Abbas, 14 Ağustos 2024’te TBMM’de, özel oturumda bir konuşma
yapacak. Türkiye’nin, bu hamleyle İsrail’in başından bu yana Hamas’ı telaffuz
ederek yürüttüğü soykırıma yönelik savaşta, Filistin Devletini öne çekerek,
bölgede Birleşmiş Milletler kararına uygun iki devletli yapılanmayı lanse edeceği
görülüyor. İsrail bu girişimin bir terör operasyonu olduğunu iddia ederken,
Türkiye, bu hamlesiyle, bu savaşın bir terör operasyonu kapsamını aştığını ve
bir ülkenin etnik soykırımına yönlendiğini vurgulamak istiyor.