02.10.2024 13:32 | Güncelleme Tarihi: 02.10.2024 13:32
Ortadoğu’da sular bir türlü durulmazken, ortam giderek daha fazla ısınmaya devam ediyor. İsrail, Hizbullah lideri Nasrallah’a yönelik olarak düzenlediği ve Nasrallah’ın ölümüyle sonuçlanan, Beyrut’a hava saldırısının ardından, Lübnan’a, kısıtlı olduğunu açıkladığı bir kara harekâtı başlattı. Çatışmalarla çok sayıda insan hayatını kaybederken, 01 Ekim’de İran tarafından, hipersonik (sesten hızlı) füzelerle İsrail’e bir füze saldırısı düzenlendi ve beş yüz civarında füzeyle İsrail vuruldu. İsrail’in Demir Kubbe hava savunma sisteminin yapısı gereği, en az %10 civarında vuruş olabilir ki bu da en az elli vuruşun isabetle yapıldığını gösterir. Bu oldukça büyük bir rakam. İran, İsrail’in Nasrallah’a yönelik saldırıda kullandığı hava üslerini öncelikli hedef aldığını açıklarken, İsrail yetkilileri de kendi halkına çağrıda bulunarak, sosyal medyada, hiçbir şekilde düşman lehine görüntü paylaşılmamasını istedi. Bu da gösteriyor ki hedeflerden bir kısmı isabetle vurulmuş. Bu arada, ABD Başkanı Biden’ın, bölgede bulunan ABD kuvvetlerine, bu hava saldırılarında İsrail’e yardım edilmesi talimatı verdiği açıklandı ve ilgili kuvvetler bu yönde davranış sergiledi.
İran, İsrail’in düşmanca tavırlarını sürdürmesi ve misliyle karşılık vermesi durumunda, yeniden İsrail’i vuracağını açıkladı. İran, bu davranışını, BM 51’inci maddeyle, meşru müdafaa hakkına dayandırıyor.
İsrail’in Lübnan’a kara harekatıyla birlikte, kadim bir tartışma yeniden gündemde ve İsrail’in vadedilmiş topraklar (Arz-ı Mevud) idealini gerçekleştirene kadar bölgeyi karıştıracağı iddia ediliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’da, TBMM’nin dönem açılışında yaptığı konuşmada bu konuyu dile getirdi ve İsrail’in, Lübnan ardından hedefinin Anadolu toprakları olduğunu söyledi.
Gelişmeler karşısında Arap ülkeleri suskunluğunu korurken, İsrail’in Lübnan’da başlattığı kara harekatının sınırları merak konusu. İsrail Lübnan’ı tamamen işgal edecek kadar ileri giderse, Arap ülkeleri de istemeseler de duruma müdahil olmak zorunda kalacaklar ki bu da yeni bir bölgesel savaş demek ve ABD, böyle bir savaş durumunda tarafını açıkça söyledi ki bu Arap ülkeleri için açıktan büyük bir caydırıcılık içeriyor.
Peki İsrail, ABD’yi de arkasına alarak bu kadar ileri gidebilir mi?
İsrail’in bugüne kadar yaptıkları dikkate alındığında, fırsat bulduğu takdirde, böyle bir davranış sergileyebileceği ortaya çıkarken, bu konuda önemli bir caydırıcı etken var, o da Türkiye. Türkiye, bölgesel önemli bir güç olarak, caydırıcı bir etkiyle duruş sergiliyor. İsrail, henüz böylesine büyük ve kapsamlı bir harekâtı yapabilecek güce sahip değil. İsrail, vurucu gücünü hava kuvvetlerinden alırken, kara kuvvetleri, bunca zamandır Gazze’de, Hamas’a karşı kesin sonuç alabilmiş değil. Kara kuvvetlerinin etkinliği olmadan böylesine kapsamlı bir harekâtı başarabilmesi ise mümkün değil. Ayrıca, Demir Kubbe hava savunma sisteminin zaafı da Hamasın ve ardından İran’ın düzenlediği füze atışları sonrası ortaya çıktı. Bu zaaf, İsrail’e karşı yapılması muhtemel harekatlar için önemli bir veri.
Bu durumda İsrail’in, ABD destekli manevralarıyla bölgede kan akmaya devam edeceğini öngörmek yanlış olmaz. Ancak, görünüşe göre, İsrail tarafından doğrudan bir tepkiyle karşılaşmayan Arap ülkeleri, duruma müdahil olmaktan imtina edecek. Yani, İsrail doğrudan kendilerini hedeflemedikçe, Arap ülkeleri sıcak temastan çekinecek. İsrail mevcut gücüyle Arz-ı Mevud’u gerçekleştirecek imkân ve kabiliyete henüz sahip değil ve Arz-ı Mevud, henüz ütopik bir ideal olarak görünüyor.