19.05.2025 10:30 | Güncelleme Tarihi: 19.05.2025 10:30
Bir cümle düşünün…
İdeal anayasa işte bu cümleye benzer. Önce insanı tanır, sonra devletin görevini tanımlar. Yönetim biçimini tarif eder ve nihayetinde toplumu, yani milleti bir arada tutan çerçeveyi kurar. Oysa Türkiye'de anayasal tartışmalar ne zaman alevlense, cümleler genellikle başka türlü kurulur. Devlet korunması gereken bir özneye, vatandaş ise ona tabi bir nesneye dönüşür. Bu da anayasanın ruhunu, anlamını ve işlevini silikleştirir.
Anayasa dediğimiz metin, devletin değil bireyin haklarını güvence altına almak için vardır. Devleti sınırlar, bireyi özgürleştirir. Çünkü tarih göstermiştir ki sınırsız devlet gücü, önce insan haklarını, sonra da toplumsal barışı tehdit eder. Bu nedenle sağlıklı bir anayasa, devletin yetkilerini tarif ederken bireyin dokunulmaz alanını öncelemelidir.
Bugünlerde “yeni anayasa” tartışmaları tekrar gündeme geliyor. Ama asıl sorulması gereken şu: Yeni bir anayasa kimin için yazılacak? Devletin ihtiyaçları için mi, yoksa bireyin hakları için mi?
Güçlü bir yürütmeyi daha da güçlendirmek için mi, yoksa bağımsız yargı, tarafsız denetim ve çoğulcu meclis için mi?
Bu noktada unutmamamız gereken kadim bir ilke var:
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”
Bu ilke, devletin birey için var olduğunu açıkça ortaya koyar. Bireyin yaşam hakkı, sağlığı, eğitimi, özgürlüğü ve onuru gözetilmeden yazılan hiçbir anayasa, gerçek anlamda meşru olamaz. Çünkü anayasanın en yüce ilkesi, insan onurudur. Onuru korumayan bir anayasa, ne kadar modern görünürse görünsün, özünde otoriterliğe göz kırpar.
Bugün Türk milleti dediğimiz büyük kültür ve yaşam birliği; yalnızca ortak bir geçmişe değil, birlikte yaşama iradesine, farklılıklarıyla barış içinde bir gelecek kurma idealine de sahiptir. Bu iradeyi anayasal zemine taşımak, sadece hukukçuların değil, her yurttaşın sorumluluğudur
Dolayısıyla yeni bir anayasa yazılacaksa, bu metnin öznesi insan, nesnesi devlet, yüklemi demokrasi, cümlesi ise Türk milleti olmalıdır.
Ve her maddesi, şu temel soruya cevap verebilmelidir:
Bu düzenleme insanı huzur ve refah içerisinde nasıl yaşatır?
Ancak o zaman bir hukuki metin değil; bir toplumsal sözleşme, bir gelecek vaadi, bir özgürlük belgesi ortaya çıkabilir.
Çünkü gençliğin dinamizmiyle beslenen bir anayasa, Adına Türkiye Yüzyılı verilen İkinci Yüzyılda geçmişin birikimini geleceğin heyecanıyla buluşturur.
Ve bu ülkenin yarınlarını, daha özgür, daha adil ve daha umut dolu kılar.