11.05.2025 19:04 | Güncelleme Tarihi: 11.05.2025 19:04
Terör Örgütü PKK’nın, elebaşı Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla başlayan iç tartışmalar sonucu fesih kongresi düzenlemesi ve silah bırakma aşamasına gelmesi, "Terörsüz Türkiye" hedefinde yeni bir dönemin kapısını araladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 30 Ağustos 2024’te yaptığı “Yapmamız gereken iç cephemizi sağlam tutmaktır” vurgulu konuşması bu sürecin dönüm noktası olurken, Erdoğan’ın dirayetli liderliği ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin stratejik desteği ve kararlılığı neticesinde devlet aklı devreye girdi. Hiçbir pazarlık ve taviz içermeyen bu süreç, tüm siyasi partilerin desteğiyle geniş bir toplumsal mutabakata dönüştü. Atılan adımlar Türkiye’nin sadece iç barışını değil, dış politikadaki gücünü de pekiştirdi. Bugün teröre karşı ortak duruş, demokratikleşmenin önünü açan bir adımdır. Terörsüz bir Türkiye, sadece güvenlik meselesi değil; demokrasi, hukuk ve özgürlükler açısından da bir zarurettir. Bu sebeple Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Devlet Bahçeli’nin PKK’ya yönelik yaptığı silah bırakma çağrıları, Türkiye Devlet Aklı’nın demokrasi ve güvenlik dengesini birlikte tesis etme arzusunun yansıması olmuştur.
Bu eşiği, en önemlisi Türkiye‘nin bölgesel ve küresel sahnedeki konumunu güçlendirecek yeni aşama, geçmişin mirasını geleceğin inşasıyla buluşturacak bir anayasa düzenlemesidir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da vurguladığı gibi, Türkiye Yüzyılı’nın temel taşı yeni anayasa olmalıdır. Yeni anayasa, Terörsüz Türkiye Sürecini taçlandıran; yalnızca hukuki bir metinden ibaret olmayacak şekilde, milletin ortak vicdanını yansıtan, devletle vatandaş arasındaki bağları yeniden tanımlayan toplumsal bir sözleşme niteliğinde olmalıdır. Millî iradenin güçlenmesi, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, hukuk devleti ilkesinin pekiştirilmesi ve devletin birliği çerçevesinde daha demokratik, daha katılımcı bir yönetim anlayışıyla hareket edilmesi, yeni anayasa sürecinin temel hedefleri arasında yer almalıdır.
Bu noktada, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ifadesiyle, “Demokrasi ile milliyetçilik birbiriyle çelişen değil, birbirini tamamlayan iki değerdir.” Gerçekten de demokrasi; etnik, mezhebi ya da ideolojik kimlikler üzerinden değil, ortak millet bilinciyle güçlenebilir. Milliyetçilik ise herkesi birleştiren, kapsayan, aidiyet duygusunu pekiştiren bir fikirdir. Demokrasiyle çelişmez, aksine onu tamamlar. Türkiye’nin, kutuplaşma virüsünden arınması, temel hak ve özgürlüklerin milli değerlerle perçinlenmesi Türk toplumunun samimi bir beklentisidir. Yeni anayasa süreci, halktan gizlenen, dar zümrelerin mutfağında pişen bir metin değil; milletin önünde açık, şeffaf ve uzlaşmacı bir anlayışla yürütülmelidir. Devlet Bahçeli’nin ifadesiyle, “Cumhuriyet tarihindeki en önemli reform yeni yönetim sistemi ise, diğerinin yeni anayasa olması tarihe ve millete boyun borcumuzdur.” Sayın Bahçeli bu ifade ile , yeni anayasanın yalnızca bir siyasal metin değil, tarihî bir görev olduğunu vurgulamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti, tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak ve tek dil esasına dayalı, milli ve üniter bir devlettir. Bu ilke, sadece anayasal bir hüküm değil; tarihî ve toplumsal bir mutabakatın ifadesidir. Yeni anayasa da bu ruhla hazırlanmalı, demokratikleşmeyi güçlendirirken, milli birliği zedelememelidir.
Yeni anayasa;
Düşünce ve ifade özgürlüğünü sağlam temellere oturtmalı,
Milli birlik ve kardeşlik bağlarını sürdürülebilir şekilde güçlendirmeli,
Devlet ve millet arasındaki karşılıklı sorumlulukları net şekilde ortaya koymalı,
Yeni yönetim sistemiyle örtüşen bir devlet yapısını tesis etmeli,
Türkiye’nin birliği, dili, bayrağı ve üniter yapısıyla ilgili tartışmasız ilkeleri teminat altına almalıdır.
Bu ilkeler, Anayasa’nın ilk dört maddesinde ifadesini bulmuş ve milletin ortak kabulüne dönüşmüştür. Bu maddelerin korunması, anayasa sürecinin güvenli zemini olacaktır.
Yeni anayasa, Türkiye’nin yoksullukla, yolsuzlukla, işsizlikle ve terörle mücadelesine destek vermelidir. Herkesin bu milletin eşit ferdi olduğu, aidiyet hissinin kuvvetlendiği, kutuplaşmanın değil kaynaşmanın esas alındığı bir gelecek hedeflenmelidir. Etnik köken, inanç ya da mezhep farklılıklarının milli kimliğe zarar vermediği; aksine kardeşliği pekiştirdiği bir anayasal düzen ancak bu vizyonla kurulabilir.
Demokrasiye katkı sunan, yeni anayasa sürecine samimiyetle omuz veren, terörle mücadelede kararlılık gösteren herkes, bu ülkenin geleceğinde iz bırakacaktır. Tarih, bu katkıları unutmaz.
Ve unutulmamalıdır:
Gerçek milliyetçilik, milletin bütün fertlerini kucaklayan demokrasiyle birlikte yükselir.