Haklarımız, Verilerimiz ve Yeni Dünyanın Sorumlulukları

Yeni Bir Dünyanın Eşiğinde: Dijital Hakların İzinde - DR. EKREM ASLAN

05.05.2025 09:33 | Güncelleme Tarihi: 05.05.2025 09:33

Geçmişte insanlık bilinmezi keşfetmek için gökyüzüne bakar, yıldızlarda anlam arardı. Bugünse bu arayış, ekranlarımızın ışığında, dijital evrenin derinliklerinde sürüyor. Teknoloji, hayatın tüm alanlarına nüfuz ederek alışkanlıklarımızı, ilişkilerimizi, hatta düşünce biçimlerimizi kökten dönüştürüyor. Ancak bu büyük dönüşüm beraberinde ciddi soruları da getiriyor: Dijital dünyada birey olarak haklarımız ne kadar güvende? Verilerimiz kimlerin elinde? Bu süreçte ne kadar bilinçli ve hazırlıklıyız?
Kuşkusuz; dijitalleşme artık yalnızca bir teknoloji meselesi olmaktan daha fazlası olmuştur. Hayatın her alanını kuşatan bu değişim, hukuktan eğitime, siyasetten gündelik yaşama kadar geniş bir etki alanına sahip. Dijital platformlarda bıraktığımız izler, yalnızca kişisel değil, toplumsal sonuçlar doğuruyor. Paylaştığımız bir gönderi, izlediğimiz bir video, okuduğumuz haber ya da algoritmaların önümüze getirdiği içerikler, kim olduğumuzu, ne düşüneceğimizi ve hatta neye inanacağımızı şekillendiriyor.
Tüm bu gelişmeler, dijital haklar konusunu her zamankinden daha önemli hale getiriyor. Mahremiyet, veri güvenliği, ifade özgürlüğü ve çevrim içi eşitlik artık yalnızca bireysel kaygılar değil; aynı zamanda kamusal haklar ve demokratik yaşamın vazgeçilmez bileşenleri olmuştur. Bugün kişisel verilerimiz, çoğu zaman bizim onayımız dışında işleniyor, saklanıyor ve ticari ya da siyasi amaçlarla kullanılıyor. Öyle ki, artık sadece vatandaş değil; aynı zamanda “veri öznesi” olarak da tanımlanıyoruz. Bu durum, yalnızca bireysel değil, toplumsal ölçekte bir farkındalık ve hukuki düzenleme ihtiyacını doğuruyor.

Bugün geldiğimiz noktada artık şu gerçeği görmezden gelemeyiz: Yeni dünya yalnızca Mars’a giden roketlerde değil, cebimizde taşıdığımız telefonlarda, kullandığımız uygulamalarda ve biz farkında olmadan işlenen verilerde kuruluyor. Bu yeni evrenin nasıl şekilleneceği ise yalnızca mühendislerin, girişimcilerin ya da büyük teknoloji şirketlerinin kararıyla belirlenmemeli. Hukukun, etiğin ve demokratik katılımın bu sürece eşlik etmesi şart.
İşte bu çağrışımları yapan ve beni bu yazıyı kaleme almaya esinlendiren bir konuşmaya geçtiğimiz günlerde tanık oldum. İzmir Bornova’da Türkiye Kent Konseyleri Birliği’nin Bornova Kent Konseyi ev sahipliğinde düzenlenen bir toplantıda konuşan, tüm katılımcıların ilgi ve dikkatle takip ettiği, Av. Hukukçu-Yazar Cüneyd Altıparmak, “Yeni Bir Dünyanın Eşiğindeyiz” başlıklı sunumunda, dijitalleşmenin sadece teknolojik değil; aynı zamanda toplumsal, hukuki ve etik boyutları olduğunu vurguladı. Konuşmasında dile getirdiği düşünceler, yeni dünyanın yalnızca bir olanak değil, aynı zamanda bir sorumluluk alanı olduğunu da gözler önüne serdi.

Sayın Altıparmak’ın konuşmasında aktardığı Cemil Meriç sözü çarpıcıydı: “Rastgelelik yok kâinatta... Yaptığınız her hareket, gelecek hayatlarımızın kaderini gizlemekte.” Gerçekten de bugün dijital dünyada attığımız her adım, geleceğimizi şekillendiriyor. Bir paylaşım, bir arama geçmişi, bir konum verisi... Her şey kalıcı. Her şey iz bırakıyor.

“Dijital Gelişmeler Kronolojisi” ile bu evrimin zaman çizelgesi gözler önüne serildi: 1991’de ilk web sitesinin yayınlanmasıyla başlayan süreç; Google’ın bilgiye erişimi yeniden tanımlaması, Facebook’un sosyal ilişkileri dönüştürmesi, iPhone’un gündelik yaşamı şekillendirmesi ve yapay zekânın karar alma süreçlerine dahil olmasıyla devam etti. Özellikle pandemi sonrası dönemde dijitalleşme, artık bir konfor değil, zorunluluk haline geldi.
Ancak mesele sadece teknik değil. Dijitalleşme, aynı zamanda etik, hukuki ve politik bir mesele. Örneğin bir algoritma, neyi göreceğimizi ve hatta ne düşüneceğimizi belirleyebiliyor. Bu sistemleri kim tasarlıyor? Kim denetliyor? Ve biz bu sistemler içinde ne kadar özgürüz?
Bu kapsamda, meselenin farkındalık oluşturma kısmında özellikle yerel yönetimlerin rolü hayati bir önem taşıyor. Dijital dönüşüm yalnızca merkezi kurumlar eliyle yürütülemez. Belediyeler, kent konseyleri, yerel sivil toplum kuruluşları gibi yerel yapılar, bu sürecin demokratik ve kapsayıcı biçimde işlemesinde kilit aktörler olmalı. Yurttaşların dijital hakları konusunda bilinçlendirilmesi, dijital okuryazarlığın artırılması, çevrim içi kamusal alanların adil ve erişilebilir biçimde düzenlenmesi gibi görevler, yerel düzeyde daha etkili şekilde gerçekleştirilebilir. Özellikle kırsal ve dezavantajlı bölgelerde, teknolojiye erişimin bir hak olarak tanınması ve bu hakkın eşit biçimde sağlanması, dijital uçurumun derinleşmesini engelleyecek temel adımlardan biridir.
Evet, yeni bir dünyanın eşiğindeyiz. Bu eşik, bizi hem büyüleyici fırsatlara hem de ağır sorumluluklara çağırıyor. Teknolojiyi yalnızca izleyenler değil, ona yön veren bilinçli yurttaşlar olursak; dijital gelecek, sadece büyük şirketlerin değil, toplumun ortak kazanımı olabilir.
Sonuç olarak, bu dijital eşikte yalnızca izleyen değil, yön veren yurttaşlar olmalıyız. Teknolojinin sunduğu imkânları daha adil, daha özgür ve daha insan odaklı bir toplumsal düzen için kullanmak elimizde. Ancak bu bilinçle hareket edersek, gerçekten “yeni” bir dünya inşa edebiliriz. Ya da oluşan yeni dünyada vicdanlı insanlar olarak sorumluluklarını her daim hissedenler grubunda yaşamamızı sürdürebiliriz.