Adana'nın Tarihi ve Modernleşme Süreci

Adana’mıza yapılan tarihi hizmetler - İLYAS PORSUK

13.12.2024 11:50 | Güncelleme Tarihi: 13.12.2024 11:50

Tarih M.S 217 yılını gösterdiğinde Roma İmparatoru Hadrianus, Adana'nın iki tarafını birbirine bağlayan Taşköprü’yü 310 metre olarak her iki tarafını da giriş kapılı olacak şekilde 21 kemerli olarak yaptırmış ve nehrin her iki tarafını parke taşları döşeyerek (dillere destan ki); bu İlyada Destanı’nda Adana’nın ismi Adana olarak geçer.

Daha sonra milattan sonra yıl MS. 781 yılına gelindiğinde Adana Kalesi olarak da bilinen Adana’nın Tepebağ ve Kayalıbağ mahallelerinde, (Seyhan Irmağı’nın ve Taşköprü'nün batı bitişiğindeki höyüğün üzerinde bulunmaktadır) Şehrin her yerine hakim olacak şekilde tasarlanan, o zaman ki askeri karargah olarak da kullanılan kale yapıldı, (Abbasi Halifesi Mehdi ile oğlu Halife Harun-ür Reşid (764-809) kale inşaatını bitirmiştir) Bu kaleyi de 1836 yılında Adana’yı ele geçirmeye çalışan Osmanlı döneminde Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa, demin yukarıda bahsettiğim kaleyi yıktırmıştır. Höyüğün kalıntıları bizim adliyenin karşısında, Tepebağ mahallesinde bulunmaktadır. Son zamanlarda oralar sit alanı yapıldı da kurtuldu.

İlk başta anlattığım Taşköprü'müzü Kral Hadrianus'tan sonra Kral 1. Julien tadilat tamirat yaptırdıysa da günümüze kadar ,daha sonraki çarpık kentleşme, daha doğrusu kentleşememe yüzünden 310 metre olan köprü 100 metreye; 21 kemerden ise sadece 14 kemeri kaldı. Köprünün bir ayağı Yüreğir’de, diğer ayağı da bizim Büyük Saat’in oraya kadar gelirdi… (Sonra nasıl kayboldu? Nereye kayboldu? Bilinmez.. Yani 200 metre köprü ile 7 adet kemer yıllar içinde yok oldu gitti.)

1500’lü yıllarda Ramazanoğlu Beyliği tarafından Adana’ya şaheser olarak kazandırılan Ulu Camii Medresesi, Ulu Camii Külliyesi Yönetim Binası ve Büyük Saat tarafına kurulan çarşı  yine o dönemlerde yapılan Yeni Camii, Yağ Camii falan, şimdilerde yine cami olarak kullanılsa da -eski ruhu olmasa da- yine Osmanlı Ramazan Beyliği yıkılınca bu camiler de sadece cami olarak kaldığı ile kaldı, diğer taraflar da  kapatıldı. (Cami olmuş işte daha ne olsun derseniz… insan hani yanında yine aynı şekilde yapılmış mini bir kütüphane, mini bir kafe istiyor.. Neyse şimdi onlarda da elimizi yüzümüzü yıkadık. Şimdi Ulu Camii Medresesi ve Külliyesi kocaman bir ‘Bay Bayan WC’ olarak ve  ‘çay ocağı’ olarak hizmet vermektedir.) Yağ Camii'nin arka tarafında müftülük binasının etrafı ise bırakın mini bir kütüphaneyi, tarihi eseri, kafeleri uyuşturucu kullananların yuvası haline geldi. Küçük Saat’teki Yeni Camii’nin ise arka tarafları yıkılarak kocaman bir alana döndürülüp ön alanında ise aslına uygun ‘mini bir mescid’ yapıldı. Neyse buna da şükür, en azından ara sıra camiye gidip tuvalet ihtiyacımızı görüp, ara sıra da namaz kılıyoruz. Allah atalarımızdan razı olsun.

Adana'ya yapılan hizmetlere devam edelim hakkını yemeyelim rahmetlilerin. 1800’lü yıllara gelindiğinde ise Adana'ya yapılan Büyük Saat o zaman ki her işe giden işçinin memurun amirin kurtarıcısı olmuş. Devasa büyüklükteki saat her saat başı çalarak adeta alarm görevi görüyordu. Ve yine ayrıca o yıllardan ikibinli yıllara kadar da açık kalan, rahmetli Ziya Paşa'nın kurdurduğu Adana Devlet Hastanesi’nde; (hastane deyip geçmeyin o zaman ki salgın hastalıklarda vurulan aşılar ilk defa bu hastanede kullanıldı) ve o zamanki şartlarda doktorları meşhurdu. İkibinli yıllara kadar açık kalan hastanemiz ikibinli yıllarda kapatıldı. Çünkü 1980’lerde Balcalı Hastanesi, Çukurova Üniversitesi, diğer devlet hastaneleri, Yeni Numune Hastaneleri hizmete girdi. 

Son zamanlarda kurulan, içinde alışveriş merkezleri, eğitim kurumları bulunan devasa Yeni Şehir Hastanesi kurularak Adana’da hastane sorunu büyük ölçüde çözüldü.

Bu arada 1957 yılında Adana’ya havalimanı, 1990 başlarında yeni otogar yapılmıştı. Hatta Yeni Otogar yapılmadan önce şimdi Merkez Camii’nin olduğu yerde idi, daha sonra şimdiki yere taşınıp, oraya da Hilton Oteli’nin oradaki camiinin yıkılıp, oraya yine 90’larda başlayan inşaat ile Sabancı Merkez Camii kuruldu. Tabi yukarıda bahsettiğim ‘ruh ve çevre güzelliği’ burada yok; etrafı çok büyük bir park lakin maalesef uyuşturucu kullananların, zorla bir şeyler satanların yuvası hale geldi. Geçtiğimiz aylarda havalimanımız yukarıda bahsettiğim höyüğün ve hastanenin akıbetine uğradı, kapandı, Mersin’e gitti…  Darısı da çöp içinde olan otogarımıza olsun… Otogar da kapansa olur, çok çok başka şehirlerden gelirken Mersin’e gelir, Mersin’den minibüslerle, köy dolmuşlarıyla Adana'ya geliriz.

Sonra Adana’da bir Aytaç Durak dönemi başladı. Yaptığı iki şey oldu: Zenginlere Merkez Park; Fakirlere ‘Belediye Ekmeği ile Kırmızı Otobüsleri’ aldı.

Allah’tan almış, hâlâ aynı otobüslerle devam ediyoruz. Allah var hakkını yemeyelim. Bu arada ‘Dünya’nın ve Türkiye’nin En Ucuz, En Uzun, En Akıllı, En Kullanışlı’ metrosunu  yaptı. Hiçbir hastaneye, Ruh Sağlığı hariç hiçbir resmi kuruma uğramayan, vergi dairesi hariç hastaneden, otogardan, havalimanından, üniversiteden geçmeyen, kedi kuyruğu gibi bir hat üzerinde milyarlarca dolar verip birkaç yılda metrolar çürüdüğü için davalarla mahkemeler sonucu bin bir meşakkatle açılan bir metromuz var. Yedi göbek Adanalı olarak binmek hiç nasip olmadı. Çünkü dediğim gibi, şehrin hiçbir önemli yerinden geçmiyor. Tek geçtiği hastane Adana Ruh Sağlığı Merkezi. Hani binmek için ruh sağlığımızı da bozmak mı gerekir bilmiyorum.

Son zamanlarda yapılan 3 alt geçit ve Seyhan Irmağı’nın üzerine kurulan ilave bir köprü ve günlük alınan çöpler ile yollara yapılan üstünkörü asfaltlarla beraber kuruluşu milattan önceye dayanan bu şehrimizin muasır medeniyetler seviyesine çıkması için çok değil sadece iki bin yıl daha geçmesi lazım diye düşünüyorum. Hoşçakalın..  


YAZARIN DİĞER YAZILARI