26.11.2018 14:11 | Güncelleme Tarihi: 26.11.2018 14:11
İçimiz
yanıyor, içimiz acıyor hem de çok acıyor.
Öyle ya hiç kolay değil.
Bu satırlar kaleme alındığı sırada,
Soma'daki maden faciasında kaybettiğimiz insan sayısı 284'e yükselmişti.
Üstelik yetkililerin verdiği bilgiye
göre, şehit sayımızın 300'ü aşması
bekleniyor!
Karşımızdaki 'kara tablo' böyle olunca, ne yazarsanız yazın, ne söylerseniz
söyleyin...
Kelimeler kifayetsiz kalıyor.
Buna
bir de, büyük acıyı sanki istismar edercesine yapılan yayınları, programları
izleyince, acımız, üzüntümüz daha da katmerleşiyor.
Türk basının duayen isimleri arasında
gösterilen meslektaşımız Uğur Dündar'ın
klasikleşen programı "Arena"da
yaşananları görünce "bu kadarı
olmaz, pes artık" demekten kendimizi alamadık.
İstanbul gazeteleri, televizyonları gibi
Uğur Dündar da, Arena programını, Soma'dan canlı yayınladı.
Buraya kadar her şey normal.
Normal olmayan...
Uğur
Dündar'ın, büyük acılar içindeki şehit yakınlarına sorduğu sorular.
Kırıcı, tahrik edici soru biçimleri,
davranışlar.
Bir
aile, 11 bireyini kaybetmiş. Büyük acı içinde.
Aile bunu anlatırken, Uğur Dündar hala “ne kadar insan kaybettiniz” diye
sorabiliyor.
Dündar’ın
bu davranışı, soruları, başta programa katılan acılı aileler olmak üzere,
sendikacıları çileden çıkardı.
Tüm bunlar olmamalıydı.
Acılı
insanların üzerinden prim yapmak ne meslek etiğine, ne de insan onuruna yakışır
bir davranış değildir.
Soma’dan tüm Türkiye’ye hatta dünyaya
bir ateş düştü.
Hepimizin yürekleri yandı, bu ateşte.
Uğur Dündar, Soma’yı bir ‘şov alanına’ dönüştürmemeliydi.
Uğur
Dündar’a bu hiç ama hiç yakışmadı.
Unutmayalım.
Bizim dilimizde, “sevinçler paylaştıkça çoğalır, acılar paylaştıkça azalır” diye bir
deyim vardır.
Zira şimdi gösteri zamanı değil, insanlarımızın
yaptığı gibi birlik ve dayanışmanın en büyüğünü ortaya koyma zamanıdır.
Buna
Uğur Dündar’ın kendisi de dahildir.