Tüm
Türkiye gibi dünya da, 10 Ağustos Pazar günü, 'tarihi' bir olaya tanıklık etti.
Cumhuriyet
tarihinde, ilk kez, halk doğrudan sandık başına giderek, Cumhurbaşkanını seçti.
Böylelikle, AK Parti Genel Başkanı,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'nin 12. Cumhurbaşkanı oldu.
Kendisine
en içten başarılarımızı sunuyoruz.
Gelelim,
konumuza...
Cumhurbaşkanlığı makamını Recep Tayyip
Erdoğan hak ediyor mu?
Kimine
göre, bu soruya olumlu yanıt vermek mümkün değil, farkındayız. Rahatlıkla
söylemek gerekirse, bizce AK Parti Genel Başkanı, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan, bu yüce makamı çoktan hak etmişti.
Türk
siyasi tarihinde kurulduktan çok kısa bir süre sonra iktidara gelen Adalet ve Kalkınma
Partisi'ni, 'beraber yürüdüğü' bir
elin parmakları kadar sayıdaki arkadaşlarıyla birlikte dişiyle tırnağıyla kuran
Recep Tayyip Erdoğan, bu ülkeye, bu millete kazandırdıklarını saymakla
bitiremeyiz.
Evet,
10 Ağustos, Türkiye'de bir miladı oluşturdu.
Yeni bir perde, yeni bir dönem...
Recep
Tayyip Erdoğan, partisi tarafından Cumhurbaşkanlığı adaylığı açıklanırken, o
tarihi konuşmasında "Fatiha"
ile başlamıştı.
Şimdi
daha iyi anlaşılıyor ki, bu fatiha 10 Ağustas'tan itibaren başladı.
'Fatiha' ile başlayan Sayın Erdoğan, 28
Ağustos'ta Çankaya'ya çıktığında, 10 Ağustos'taki o meşhur 'balkon konuşması'nda kitleleri coşturan söylemlerinin gereklerini
yerine getirmelidir.
Bizzat
kendisinin vurguladığı gibi,
"şahsına oy verenin de vermeyenin de cumhurbaşkanı" olmalıdır.
Sayın Erdoğan, bu söyleminin gereklerini
yerine getirdiği vakit, yine kendisine ait olan "Eski Türkiye" geride
kalıp, 76 milyon hep birlikte "Yeni Türkiye'ye" merhaba diyebiliriz.
Aksini
düşünmek bile istemiyorum.
Unutmayalım
ki...
Ateş çemberine, kan gölüne dönmüş bölgemiz ve
dünyada, ülkemizin, milletimizin ayrışmaya değil, daha da bütünleşmesine,
kenetlenmesine şiddetle ihtiyaç vardır.
Bunu da
ancak Erdoğan başarabilir.